19.10.2020
01.20Kapı hafifçe tıklatıldığında oturduğum yerden kalkamamıştım başta. Sonra daha seri bir şekilde ancak yine yavaşça tekrar tıklatıldı. Kapıdakinin Yangyang olduğunu biliyordum. Ancak ona kapıyı açmak istemiyordum. En başta açmam hataydı zaten.
"Verena..." Üçüncü kez kapıyı tıklatırken ismimi de mırıldandı hafifçe. Gelip gelmez portmantodaki mindere atmıştım kendimi.
Kalkıp kapıyı açtım ona. Son kez olmasını umuyordum. Öne eğik olan başı kapıyı tamamen açtığımda bana döndü. Bakışlarımla karşılaşınca tekrar çekti gözlerini üzerimden. Üzerinde siyah kapüşonlu bir kazak vardı, altında bir kot. Üzerine başka bir şey almamış mıydı? Dışarısı buz gibiydi.
Kapıyı açık bırakıp tekrar portmantodaki mindere oturdum. İçeri geçip kapıyı kapattı ve karşımda dikildi. Gözlerimi yerden kaldırarak ona baktım. Ellerini kotunun arka ceplerine soktu.
"Neden burada oturuyorsun?"
"Sen neden buradasın?" Sorusuna hızlıca soruyla cevap verdiğimde duraksadı.
"Neden olacak? Yeni geldim ben." Gayet olağan bir şekilde tek düze konuştuğunda kaşlarım havalandı.
"Nereden geldin? Horozluk yapmaya mı gitmiştin?" Kaşları çatılırken yüzünü buruşturdu.
"Bu ne demek şimdi Verena?"
"Diyorum ki, aşağıya horozluk yapmak için mi gittin? Sorum gayet anlaşılır."
"Pekâlâ. Sinirlerin bozuk sanırım. Uyu artık istersen. Yorgun olmalı-"
"Ne biliyorsun sen?" Cümlesini hızla kestiğimde şaşkın bakışları beni buldu tekrar.
"Kimsin sen? Hakkımda ne biliyorsun ki? Benim neyimsin ki sen bu şekilde dâhil olabiliyorsun hayatıma?"
"Verena, biz arkadaşız sanmıştım."
"Değiliz. Biz seninle hiçbir şey değiliz." Afalladı. Gözlerini kaçırdı. Yutkundu.
"Pekâlâ. Değiliz hiçbir şey." Kafamı hızla salladım.
"Bu ne demek biliyor musun?" Yavaşça sorduğum soruyla bana döndü bakışları. Oturduğum yerden kalkıp kollarımı göğsümde birleştirirken ona yaklaştım bir adım.
"Karışma demek. Hiçbir şeye." Kafasını olumsuz anlamda sallarken elinin birini cebinden çıkardı.
"Verena ben sadece yardım etmek istemiştim."
"Yardımını isteyen oldu mu?" Cebinden çıkardığı elini hızlıca saçlarından geçirirken bir nefes verdi.
"Olmadı. Ama ben sandım ki-"
"Ne sandın sen? Aciz, savunmasız, aptal bir kız çocuğu muyum sandın?" Gözleri bana döndü hışımla. Dudaklarını birbirine bastırmıştı. Alnındaki bir damarın hızla attığını gördüm.
"Sözümü kesmezsen anlatacağım. Sadece kendi doğrularından bahsettiğine haklı olmuyorsun."
"Senin doğrularını bilmek istemiyorum." Kaşları havalandı.
"Öyle mi?" Kafa salladım hızla.
"Çünkü beni yargılarken benim doğrularımı da bilmek zorundasın." Konuşurken boynundaki çatallı bir damar kabarıyordu.
"Hiçbir şeye zorunda falan değilim ben." Aniden sözünü kestiğimde gözlerini kapatıp bekledi. Tekrar açtığında bana bakmadı, eliyle de içeriyi göstermişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Disfruto | Liu Yangyang
FanficKaosu kucakla. Anıları kovala. Gözlerini aç. Gözyüzüne bak. Özlemeyi bırak. 26.05.2020