25.10.2020
20.14Saat gece yarısını geçtiğinde mekân hâlâ oldukça kalabalıktı. Normalde gece yarısından sonra çok da insan kalmazdı. Sanki özel bir günmüş gibiydi.
Hazırladığım içkileri Lina'ya teslim edip etrafta göz gezdirdim. Herkes sarhoştu. Dans edip gülüşüyorlar, durmadan bir şeyler içiyorlardı.
Ayyaş alkolikler.
Tezgâhın arkasında kalan tabureye oturmuş elim çenemde etrafı izliyordum. Yorgundum. Neredeyse iki haftadır izin kullanmamıştım, aralıksız çalışıyordum.
Eric birkaç gündür görünmüyordu. Mesajları ve aramaları kesmemişti. Herhangi bir cevap vermememe rağmen ısrarla devam ediyordu. Derdini anlayabilmiş değildim, sürekli buluşmak istediğinden, konuşmamız gerektiğinden bahsediyordu.
Ama konuşacak ne kalmıştı ki.
"İyi geceler." Birden kendini tam karşımda, tezgâhın diğer tarafında kalan tabureye atan kişiyle irkildim.
Uzun, koyu renk saçları, küpeleri... Nerdeyse on gündür ortalıkta yoktu. Ne aramıştı ne de sormuştu. Şimdi ne diye gelmişti ki birden?
"Bir bira alabilir miyim?" Ona baktım düz düz. Bakışlarını benden çekip barın içine çevirdi. Üzerinde siyah, desenli bir gömlek vardı. Yakası neredeyse karnına kadar açıktı. Yanık tenine barın ışıklandırması yansıyordu, parıl parıldı.
"Ne birası Yangyang?"
"Ah, pardon. Tanışıyor muyduk?" Kafasını aniden bana çevirip sorduğunda savrulan saçlarından koyu renk gözlerine çevirdim bakışlarımı. Bu da ne demekti?
Göz bebekleri muziplikle parlıyordu. Dudakları sinsi bir gülümseme için kıvrılmak üzereydi. Derin bir nefes alıp oturduğum tabureden zıplayarak indim ve ona arkami döndüm. Çok kısa süren kıkırdamasını duymuştum arkamdan.
Arkamı dönüp hazırladığım kadehi yüzümdeki sahte gülümsemeyle ona uzattım.
"Boğazınızda kalsın." Gülümsemem anında kaybolurken dudakları kıvrıldı ufacık. Sahte bir şaşkınlıkla gözlerini büyüttü.
"Ne kadar da kibarsınız." Gözlerimi kısıldı ancak bir cevap vermedim. O da benden gelecek bir cevabı beklememişti zaten.
Önündeki kadehe doğru eğildi, elleri masaya yaslıyken dudaklarını kadehin kenarına yasladı ve hızla bikaç yudum aldı. Biranın patlayan baloncuklarıyla gözlerini kırpıştırdı ve doğrulurken bana baktı.
"Güzelmiş. Ellerinize sağlık."
"Sanki ben ürettim." Gözlerimi devirip sol tarafta kalan tezgâha doğru ilerleyip orayı düzenlemeye başladım. Lina'nın getirdiği boşları ayırıp yenilerini verdim.
"Pardon, bakar mısınız?" Gözlerimi sıkıca kapatıp derin bir nefes verdim. Gözlerimi açıp ona doğru döndüm. Yüzü kızarmış, dudakları şişmişti. Gözleri baygın gibiydi ancak muzipliğini koruyordu.
"Ne vardı?"
"Bir tane daha alabilir miyim?" Elindeki kadehi sallayarak bana uzattı. Kadehi elinden aldığımda elini gömleğinin eteklerine götürdü ve çekiştirerek sıkıştırdığı yerden çıkardı.
"Burada soyunamazsın." Yeni kadehi ona verirken söylendim. Kaşlarını kaldırdı ve gömleğinin altından da bir iki düğme açtı. Gözlerim kısacık karnına değdiğinde gülüşü kulaklarıma ulaştı.
Elimden kadehi kapıp dudaklarına yasladı ve kafasına dikti. Gözlerim kocaman açılırken ellerimi ona doğru uzattım, sonra aynı hızla geri indirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Disfruto | Liu Yangyang
Fiksi PenggemarKaosu kucakla. Anıları kovala. Gözlerini aç. Gözyüzüne bak. Özlemeyi bırak. 26.05.2020