Lalisa sarhoşluğun verdiği aptallıkla, bir numara işletip ona sarkıntılık yapar; lakin kendini gizlemeden araması sonucu başına işler açılır.
Lalisa Manoban & Jeon Jungkook
#1 Lisa 09.08.24
#1 Lalisamanoban 21.11.21
#2 Lalisa 09.08.24
#2 Jeonj...
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
- Jungkook -
Hava tüm soğuğu ile üzerimize esiyordu, olduğumuz yerde donarken birkaç metre ilerimizde sınıf arkadaşı ile koşuşturan Jung-hyun'un bizim aksimize üşüdüğünü hiç sanmıyordum.
"Jungkook."
Başta burnu olmak üzere yüzü kızarmış Lalisa'ya döndüm. Proje yalanımıza annem kanmamıştı ve günlerce kardeşime sözüm olduğunu söyleyerek başımın etini yemişti. Şimdi boş vaktim olduğu ilk zamanda, Jung-hyun'u parka getirmek zorunda kalmıştık. Aslında Lalisa'yı bu soğukta çağırmamıştım fakat projesini bitirdiğini ve yorgun olduğunu söyleyip gelmek isteyince itiraz da edememiştim.
Dürüst olursam, bu havada neden kısa etek giydiğini anlam verememiştim ama giyimine karıştığımı sanmaması için ses çıkarmamıştım. Fakat süt gibi teninin gözlerimin önünde soğuktan kızarması üzülmeme neden oluyordu.
"Bazen evlatlık dolduğunu düşünüyorum, bir insan nasıl kardeşine hiç benzemez." Şaka yaptığını ya da ciddi olmadığını sesindeki eğlenceden anlamak mümkündü. Lakin yaptığı şakanın gerçeklik barındırması beni üzüyordu.
Sessizliğimden rahatsız olup bana döndüğünde, gözlerimi kaçırmakta çözüm aradım.
"Jungkook?" bakışlarımı ayaklarımın altındaki asfalta gezdirdim bir süre. Güzel vakit geçirmek istiyordum, tam şu anda duygusallık istemiyordum. Çünkü daha doğru düzgün tüm arkadaşlarıma aslın da ailemin öz ailem olmadığını söylememişken, Lalisa'ya söylemek zordu. Lalisa'nın diğer arkadaşlarımdan daha iyi karşılayacağına emindim.
Zaten sorun bu değildi, sorun benim hâlâ bir şeyleri tam anlamıyla aşamamış olmamdı.
"Kook." Aramızdaki mesafeyi kapatıp elini yanağıma koyarak bakışlarımı ona çevirmemi sağladı. Gözlerindeki 'Bana her şeyi anlatabilirsin' bakışı ve yanağımı okşayan elinden güç almaya çalıştım.
"Dediğin şey doğru aslında," suratını anlamsızca buruşturduğunda, "evlatlık meselesinden bahsediyorum yani. Anla işte, ailem öz değil. Yani evlatlığım." diye devam ettim.
Tek bir nefeste, hızlıca söylemiştim. Hâlâ kendimi taksit taksit açıklamaya çalışıyordum ama büyüdükçe buna alışmam kolay olmuştu.
Kabullenemediğim, evlatlık olmam değildi. Şimdiki ailemi seviyordum, canımı sıkan, öz ailemin hâliydi.
Annem iyi değildi, hiçbir zaman da iyi olmamıştı. Şizofreniydi ve bunu kabullendiği gün intihar etmişti. Babam da benimle uğraşmak istemediği için yurda verilmiştim. 14'lü yaşlardaydım ve orada insanlar, genel olarak küçük çocukları sahiplenmek isterdi.
Hoş, zaten böyle bir umudum yoktu. Planlarım, o zamanlarda 'reşit olur olmaz hemen buradan kurtulacak, bir süre orada burada kalıp, çalıştığım parayla da ev tutacağım' gibi başlıyordu.