Keyifli okumalar😊
ASYA
Hayat şimdilik bütün telaşlarını bitirmiş sakin bir tonda ilerlemekteydi. Sarp; Doruk'ta kalmaya başlamıştı ve şimdilik babasından uzak duruyordu. Babası tüm maddi kaynaklarını kesmişti ancak Sarp çok savurgan birisi olmadığı için takımından kazandığı ile rahatça geçinebiliyordu. Ünal Bey'in hesap ettiği bu değildi, Sarp'ın inadını kıracağını düşünüyordu. Belli ki oğlunu pek iyi tanımıyordu. Bana gelince hayatımın son gelişmesi Gürsoylarla tanışmamdı. Evlerine -oraya ev demek haksızlıktı gerçi- malikanelerini daha gördüğüm an inanılmaz gerilmiştim. Tamam, zengin olduklarını biliyordum ama bilmekle bunu alenen görmek çok farklıydı. Neyse ki tüm o gerilmelerimin hepsi boşa çıkmıştı. Ahsen Hanım ve Çetin Bey çok asil, sevecen ve saygılı insanlardı. Zaten Utku gibi birisini yetiştiren bir aile için bunu tahmin etmem gerekirdi.
Okuldan çıkıp yine işe gittiğim bir gün önce Utku'ya uğramak istemiştim. Utku'nun odasından bir kadının hıçkırıklarına duyunca kulaklarıma inanamadım. Utku'nun yanında ağlayan bir kadın mı vardı yani? Utku kimseyi ağlatmazdı ki, hele de bir kadını... Sonra sesler azalmaya başladı, içeriden sarışın uzun boylu bir kadın elindeki peçeteye gözlerini silerek odadan çıktı. Utku'ya teşekkür edip ağır adımlarla oradan uzaklaştı. Bense meraktan çatlamak üzereydim. Artık yüzüme nasıl yansıdıysa Utku benimle uğraşmaktan kendini alamadı.
'Meraktan ölüyorum bakışı bu.'
'Her zaman yanından ağlayarak uzaklaşan bir kadın görmüyorum. Tabii ki öldüm meraktan.' deyip güldüm.
'Gel hadi bir kahve içelim.' deyip odasına girmemi bekledi. Bu artık Utku ile bir rutinimiz haline gelmişti. Hatta Sarp bu durumla hem dalga geçiyor, hem de biraz sitem ediyordu. 'O adam seni benden daha çok görüyor, her gün onunla kahve içiyorsun.' deyişi kulaklarımda uğuldayınca gülümsemem genişledi. Ama şu an Utku'yu dinleyecektim.
'Bil bakalım yine ne oldu?'
'Bir kadını ağlatma ihtimalin olmadığına göre kesin Umut'la bir alakası var o kadının. ' diyerek cevap verdim.
' Evet, sağ olsun sevgili kardeşim bu sefer birlikte iş yaptığımız bir adamın kızını tavlamış. Sonrada her zamanki gibi ortadan kaybolmuş. Kızcağız da aşık olmuş, yana yakıla Umut'u arıyor. '
' Umut da bir sürü kadının ahını alıyor böyle. Biraz daha dikkatli olsa keşke. '
' Kaç kere söyledim, başına bir bela açacaksın, iş yaptığımız insanların çevresinden uzak dur diye ama dinleyen kim?'
' Savunması ne peki? Yani uyarmana rağmen devam ettiğine göre. '
' Kadınları zorla çağırmıyormuş, o yakışıklıya, kadınlar ona bayılıyorsa onun suçu neymiş? İnanabiliyor musun, adamdaki rahatlığa bak. '
'Gülmeyeyim diyorum ama Umut gerçekten çok komik. Kendi açısından bakarsan haklı aslında. Keşke hemcinslerimde onun gibi erkeklerden uzak dursa ama demek ki durmuyorlar. Yani ciddi ilişki arıyorsan çapkın biriyle göz göre göre olmak da akıllıca değil.'
'Umut' un ağzı çok iyi laf yapıyor. İnan bana bir şekilde ikna ediyordur kadınları. Tam bir Dorian Grey. Gereksiz çapkınlık abidesi... '
' Onun sonu pek iyi olmamıştı biliyorsun. Umarım Umut doğru yolu bulur. Hayat neler getirir bilemeyiz. '
Utku'nun yanından ayrıldıktan sonra odama geçtim. Bir kaç biriken işlerimi hallettikten sonra Almanya seyahatimiz için son hazırlıkları gözden geçirdim. Bu hafta sonu Sarp bizi kampa götürecekti, kamptan sonra da Almanya yolcusuydum. Hatta kamp kısmını es geçip hemen Almanya kısmına gelmek isterdim ancak Sarp o kadar hevesliydi ki onu kırmak istemiyordum. Ama şimdiye kadar konfor alanımın dışına pek çıkmamıştım. Elektrik, su olmadan doğada incecik bir çadırın içinde olma fikri ister istemez beni biraz korkutuyordu. Ateş nasıl yakılır, kampta neler yapılır hiç bilmiyordum. Üstelik daha küçükken bile çimenlerin üzerine bırakılınca ağlayan bir çocukmuşum. Şimdi böyle bir arka plana sahipken anneme kampa gideceğimi söylesem muhtemelen bana kahkahalarla gülerdi. Ama Sarp'ın ıslanmış minik kedi yavrusu gibi bakan gözleriyle birlikte ricalarına dayanamamıştım. Çok seveceğime oldukça emin görünüyordu ve bir hafta olmayacağım için zaten üzgündü. Bende o yüzden kamp işine tamam deyip sorun çıkarmamıştım. Aşk insanı ne hale getiriyordu, yaşayarak öğreniyordum.
Birkaç saat sonra -son ana kadar hep bir aksilik çıkacağını düşünmekten kendimi alamasam da- kamp yoluna düşmüştük. Sarp oldukça neşeliydi, hatta benden başka herkes gayet eğleniyor gibi görünüyordu. Bense başımıza gelebilecek kötü ihtimallere karşı üretebileceğim çözümlere odaklanmıştım. Mesela bir ayı ile karşılaşınca ağaca mı tırmanmalıydık yoksa ölü taklidi yapmak mı daha çok işe yarardı acaba? Neyse ki bunları sesli dile getirmiyordum, herkesin alay konusu olurdum çünkü.
Kamp yapacağımız alan Bolu'nun Mudurnu ilçesinde bulunan Sülüklü Göl'dü. Yolun bozuk oluşu ve biz daha varamadan havanın kararması da gereksiz korkularımı daha da alevlendirmişti. Alana vardığımızda korkularımın ne kadar yersiz olduğunun farkına varmıştım. Gittiğimiz yer bir kamp alanıydı yani ihtiyaçlarımız için gereken alanlar mevcuttu. Ayrıca içerisi kalabalıktı, şehirden kaçan bir sürü insan vardı. Bizde uygun bir alana çadırlarımızı kurmuş hatta bir varilin içinde ateşimizi bile yakmıştık. Sarp bu konularda oldukça yetenekliydi, bana ateş yakmayı öğretirken oldukça keyif alıyordu. Bende düşündüğümden çok daha fazla eğleniyordum.
Yanımızda getirdiğimiz yiyecekleri pişirdikten sonra bir de közlerin içine patates gömmüştük. Közde patates en çok sevdiğim şeylerden biriydi. Beni alıp çocukluğuma götürmüştü, babaannem sobada bize patates pişirirdi. Yemeklerimizi yedikten sonra yan tarafımızdaki bir grup yanlarında gitarları ile mini bir konser vermişlerdi, biz de onlara eşlik etmiştik.
Gecenin ilerleyen saatlerinde önce Ela ve Elif, sonrada Doruk uykuları geldiğini söyleyerek çadırlara girdiler. Bense çadırın önündeki sandalyemde üzerimde bir battaniye ile yavaş yavaş ortalığa çöken sessizliği dinliyordum. Sarp ise kaşla göz arası ortalıktan kaybolmuştu. Sarp'ı görebilme umuduyla biraz uzaktaki karanlık alana bakarken bir anda sarı sarı yanıp sönen küçük ışıklar gördüm. Önce yanlış gördüğümü düşünüp gözlerimi bir kaç kez açıp kapattım, doğru görüyordum. Küçük sarı LED ışıklara benzeyen şeyler elektriğin olmadığı bir yerde yanıp sönüyordu. Neyse ki aklımı kaçırmadığıma Sarp yanıma gelince emin oldum. Elimden tutup onu takip etmemi söyledi, bende onunla sarı ışıklara doğru yürüdüm. Sarı ışıklardan başka hiçbir şeyin görünmediği bir alana geldik.
Sarp ellerini belime dolayıp bana arkamdan sarıldı.'Bu sarı ışıkların ne olduğunu biliyor musun?'
'Hayır, ilk defa görüyorum. Hatta başta halüsinasyon gördüğümü sandım.' deyip gülümsedim. Sarp da bana katıldı, sonra açıklamasına devam etti.
'Bunlar ateş böcekleri sevgilim.' ve sonra hiç duymadığım bir şiir okumaya başladı.
Sahi koruyor mu bu çatlamamış sert kabuk?
Kimse incitemiyor mu, duygularımızı, inançlarımızı, benliğimizi?
Yoksa zarar mı veriyor bu ürkeklik, bu kabuk bize.?
Hissettiklerimizi gölgeliyor, yansıtmıyor gerçek kimliğimizi,
Duyularımızı bastırıyor, elele tutuşmamızı engelliyor mu?
Eğer bir yıldız gibi ışıl ışılsam ve bir yıldız kadar parlak.
Ne çıkar ateş böceği sansalar beni.?
...
Kırın o sert ağır kabuklarınızı.
Kurtulun bu yükten.
Korumuyor o kabuklar, aksine zarar veriyor bize.
Yalnızlığa mahkum ediyor bizleri.
Hem hepimiz bir yıldızız.
Ne çıkar ateşböceği sansalar bizi." **Söylenecek ne çok şey vardı, belki söylenecek hiçbir şey yoktu. Kelimeleri tüketmiştik artık. Bu büyüleyici manzara, ateş böcekleri ve gökten düşmüş iki yıldızı andıran Sarp'ın gözleri... O yaşanan anı tarif etmeye gücüm yetmeyecekti bende kendimi yalnızca yaşamaya bıraktım.
**Şiir Rabindranath Tagore'ye aittir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yol Arkadaşım (Tamamlandı)
General Fictionİnsan bir hikaye anlatmaya karar verince nereden başlayacağını bilemiyor bazen. Aslında söyleyecek çok sözüm var, hissediyorum. Size hikayemi anlatacağım, hatta başka hikayeleri de. Hayat denen bu zorlu yolda yürürken yalnız olmadığınızı bilin istiy...