44-Ateşkes

1.3K 121 0
                                    

Yeni yılın ilk günü daha fazla bekletmeyeyim dedim :) Keyifli okumalar, hepinize mutlu yıllar:) Yorumlarınızı, fikirlerinizi bekliyorum :)

ASYA

"Konuşmamız gerek." dedi Ünal bey. Yüzündeki donuk ifadeden benden ne istediği konusunda herhangi bir anlam çıkaramıyordum.

"Benim sizinle konuşacak bir şeyim yok Ünal Bey. Zaten yeterince kötülük yapmadınız mı?"

"Aramızdaki bu savaşta ateşkes ilan etmek zorundayız. Oğlumun sağlığı söz konusu ve maalesef ki sana aşık. Sen de onu gerçekten seviyorsan beni dinlemek zorundasın Asya." diyerek yanımdan ayrıldı. Beni aklımda milyonlarca cevapsız soru ile geride bırakarak elbette.

Ünal Bey'in bunca yaşanan olaydan sonra benimle ne konuşacağını merak ediyordum elbette. Ama şimdiye kadar beni, ailemi, Sarp'ı yaralayacak o kadar çok şey yapmıştı ki onun yüzünü bile görmek istemiyordum. Gururunu hiçe sayarak benimle konuşmak istediğine göre Sarp'la ilgili bilmediğim ciddi bir problem olmalıydı. Ünal Bey gibi insanlar aksi halde kolay kolay geri adım atmazlardı. "Yarın akşam beşte Moda'daki çay bahçesinde bekleyeceğim." son sözü olmuştu.

Bense kafamda bir dünya cevaplanmamış soru ile kendimi Sarp'ın evine doğru yola çıktım. Sarp'ın sağlığı demişti Ünal Bey. Bayılmasının altında başka bir neden olabilir miydi? Sarp bana sağlığının iyi olduğunu söylemişti ama nedense sezonun diğer yarısında çok fazla maça çıkmamıştı. Sarp'ın yanına gidince bunları sorup sormama konusunda oldukça kararsızdım. Her şeyi açıkça konuşacağız demiştik, buna rağmen Sarp'ın bana anlatmadığı şeyler vardı. Bu konuda kırgın hissetsem de onu anlamaya çalışıyordum, belki üzülmemi istememişti. Ama ben  teklifini kabul ederken birlikte bir hayata evet demiştim, onunla ilgili her şeyi bilmek hakkımdı.

Aklım karmakarışık bir halde Sarp'ın yanına vardığımda onu tek başına bulmuştum. Annesi dernekteki işlerini bitirmediği için henüz gelememişti, Sare ise hala okuldaydı. Onunla konuşmadan önce Sarp'ı daha yakından gözlemlemeye karar verdim. Fiziksel olarak normal haline göre biraz daha zayıf ve solgun görünüyordu ancak ondan başka bir farklılık görememiştim. Acıktığımız için birlikte yiyecek bir şeyler hazırlayıp sofrayı kurmaya karar vermiştik. Masaya oturduğumuzda dayanamayıp konuyu açtım.

"Kendini daha iyi hissediyorsun, değil mi?"

"Evet güzelim, gayet iyiyim."

"Sarp, benden sakladığın herhangi bir şey yok değil mi? Yani sağlığınla ilgili önemli bir durum olsa bilgim olurdu?"

Sarp sözlerimle birlikte ağzındaki lokmayı yutamayıp öksürmeye başladı

" Doktor stresten bayıldığımı söyledi, istersen annemle de konuşabilirsin. Sare ve annemde yanımdaydı. Gerçekten çok iyiyim." derken sesindeki kırgınlığı hissetmemek mümkün değildi. Onu kırmak istememiştim, babası yüzünden aklım bulanmıştı ve sadece iyi olmasını istiyordum. Oturduğum yerden kalkıp arkasından boynuna sarıldım.

"Özür dilerim sevgilim. Senin iyi olman benim için çok önemli. Biraz abartmış olabilirim."

"Sen yanımda olduğun sürece ben hep iyi olurum güzelim, endişen olmasın."

"Benden kurtulmak gibi bir seçeneğin mevcut değil zaten." diyerek gülümsedim. Sarp da daha fazla dayanamadı, ayağa kalkıp beni tamamen sarmalarken "Şu gülüşün dünyanın en değerli hazinesi sevgilim." dedikten sonra dudaklarımız buluştu. Kısa ama etkili öpücüğümüz yarım kaldı çünkü Sarp'ın annesi Nalan Teyze Sare'yi okuldan almış, kapıdan içeri girmek üzereydi.

Sarp artık resmi olarak nişanlımdı ve bu durum ailesi ile daha yakın ilişkiler kurmama sebep olmuştu. Sare de Nalan Teyze de çok sıcakkanlı insanlardı ama en önemlisi cömertçe sevgilerini bana sunuyorlardı. Kendimi onların yanında dışlanmış hissetmiyordum, daha çok ailelerinin bir parçası gibiydim. Yalnızca Sarp'ın nişanlısı olduğum için değildi bu durum, bana aileden olduğumu hissettiriyorlardı. Akşamın kalanı onlarla keyifli bir şekilde noktalanmıştı.

Ertesi gün akşamın gelmesini beklerken kendi derdimi unutmama neden olan bir dizi olaylar silsilesi yaşandı. Gün yine oldukça sakin başlamıştı, şirkete gitmiş, kendime ve Utku'ya güzel bir kahve hazırlamıştım. Odasında kahvelerimizi içerken bir yandan gün içerisinde yapacağımız işler hakkında konuşuyorduk. Utku'nun keyfi yerindeydi ta ki telefonu çalana kadar. Telefonu cevaplamasıyla yüzü değişti, ayağa kalkıp odanın içerisinde dolaşmaya başladı. Umut'un adının bir kaç geçmesinden dolayı ondan kaynaklı bir sorun olduğunu anlasam da Utku'nun yüz ifadesi hiç görmediğim kadar endişeli duruyordu. Telefonu kapatıp derin bir nefes aldı sonra da dünyanın tüm yükünü omuzlarına almış gibi koltuğuna çöktü.

"Utku, iyi misin?"

"Umut'u uyardım ben Asya, hem de kaç kez. Bu umursamazlığın canımızı yakacak dedim, o kızdan uzak dur dedim."

"Sorun nedir, ne oldu?"

"Hatırlıyor musun, iş yaptığımız bir adamın kızı geçenlerde buraya yanıma gelmişti, Derya. Umut'a ondan uzak dur dememe rağmen beni dinlemedi. Derya intihar etmiş."

"Yok artık." verecek cevap bulamasam da devam ettim. "Durumu nasılmış?"

"Hastanedeymiş şu an, durumu henüz net değil. Ne yapacağımı gerçekten bilmiyorum. Umut'u bulup ağzını burnunu dağıtmak istiyorum sadece. O kız eğer ölürse masum bir kadının katili olacak aptal. Nasıl yaşarız bununla?"

"Utku lütfen böyle durumlarda aklıselim insanlara ihtiyaç var. Sakin kalıp çözüm üretmek zorundasın. Önce bir Derya'nın durumu belli olsun, Umut nerelerde haberi var mı acaba?"

"Babam ve annem onu arıyor, ama haberlere bomba gibi düşmüşüz zaten, haberi vardır. Artık tüm ülke öğrendi. Benim hastaneye gitmem lazım, kızın durumunu yakından takip etmeliyim." deyip odadan çıktı.

Umut'un çıkardığı sorunları genelde çok eğlenceli bulurdum, hayattan keyif almayı biliyor gibiydi. Ama onun gibi pervasız insanlar sonunda mutlaka eline yüzüne bulaştırıyordu hayatı. Elbette olayın iç yüzünü öğrenmeden yargılamak doğru değildi ama şimdi bir kadının hayatı söz konusuydu. Gürsoylar önemli bir aileydi, onları yaralamak isteyen rakipleri içinde bulunmaz bir fırsata dönüşecekti bu durum. 

Utku kendi ailesinin sorunlarıyla uğraşmaya başlamışken onun yanına gitmeden önce benimde Ünal Bey'in bana anlatacaklarını dinlemem gerekiyordu. Söz konusu Sarp ve iyiliğiyse babasını da dinleyecektim, Moda'daki çay bahçesine gelmiştim bile. Ünal Bey ufukta görünmüştü, beni görünce yüzü memnuniyetsiz bir ifadeye büründü. Hiç bir selamlaşma seremonisi olmadan gelip karşıma oturdu ve konuşmaya başladı.

"Gelmişsin."

"Evet, tüm yaptıklarınıza rağmen geldim. Söz konusu Sarp'ın iyiliği ise yapamayacağım şey yok."

"Gözlerimi yaşartıyorsun neredeyse aşkına inanacağım." dedi alaycı bir ifadeyle.

"Buraya sizi herhangi bir şeye inandırmak için gelmedim. Saçma ve haksız suçlamalarınızı da dinlemeyeceğim. Bir an önce konuşalım lütfen."

"Sarp çok hasta." demesiyle ortaya nükleer bir bomba bıraktı. Dediklerini algılamakta zorlanıyordum.

"Ne demek Sarp hasta? Doktor iyi olduğunu söylemişti."

"Her şeyi tam anlamıyla öğrenene kadar ben öyle demesini rica ettim. Bu durumdan Sarp'ın da henüz haberi yok."

"Nesi var?"

"Kanser, lösemi." derken gözlerinde ilk kez acı gördüm. Ünal Akkaya her şeye rağmen oğlunu seven bir babaydı belli ki. Sözlerine devam etti. "Amerika'da tedavisine başlanmış -, hatta bir ara iyiye gitmiş durumu, o da iyileştiğini sanıyor."

"Bana hiçbir şey söylemedi. Yani yanına gittiğimde doktora gitmesi için ısrar etmiştim ama ciddi bir şeyi yok sanıyordum. Demek hasta olduğunu bilmiyor."

Sevdiğiniz birinin başına kötü bir olay gelmiş olması en anlaşamayan insanları bile bir araya getirebiliyordu. Yüreğimde korkunç bir sancıyla Ünal Bey'in anlattıklarını dinliyordum. 

Yol Arkadaşım (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin