43-Savaş

1.3K 121 0
                                    

ASYA

Kulağımda ambulans sesi, ağzımda buruk bir tat ve hissettiğim korkunç bir acı.

Bir kaç saat önceki mutluluğumuz ve şu an içinde bulunduğumuz durum birbirine o kadar karşıt bir haldeydi ki beynim olanları idrak etmekte zorluk çekiyordu. Üzerimde bir şal, maşa yaptığım saçlarım dağılmış ve rimellerim akmış bir vaziyette hastanenin acil servisindeki bekleme alanında çaresizce oturuşumdan bahsediyorum.

Aslında akşamın ilk saatleri her şey güzel başlamıştı. Sarp'ın annesi Nalan Hanım beni babamdan istemiş, yüzüklerimiz takılacaktı. Herkesin neşesi yerindeydi, Sarp'ın gözlerinin içi gülüyordu. Tek hüzün annemin ve Gülay halamın yüzükler takıldıktan sonraki mutluluk gözyaşlarıydı. Mutluluğumuzun fotoğrafları çekilirken bunun son mutlu anlarımız olduğunu bilemezdim.

Bütün bu mutluluk bulutu Ünal Akkaya'nın kapıya dayanmasıyla dağıldı, yerini kara bir sis bulutu kapladı. Evimize girişi sonrası her şey dağdan düşen çığ gibi yuvarlanıp büyümüştü ve biz de altında kalmıştık. Salonumuzun ortasında bir anda belirtip bağırmaya başlamıştı. Aileme ve bana söylediği sözler hakarete varmak üzereyken... Sarp'ın babasının üstüne atılıp "Yeter artık, hayatımı mahvettin zaten. Baba dur artık. Gücüm kalmadı." dedikten sonra yere yığılışı... Ambulansın gelişi ve apar topar kendimizi hastanede bulmamız...

Bütün bu korkunç olaylar silsilesi içinde tek düşüncem Sarp'ın nasıl olduğuydu. Bir hastalığı olmadığını söylemişti, belki de strese dayanamamıştı. Benimle babası arasında sürekli uğraşmak onu yormuştu. Onu bu halde göreceğime ona bir ömür yaklaşmamayı göze alabilirdim. Sarp'ın iyi olduğuna emin olduktan sonra Ünal Akkaya ile savaşmayı bırakacaktım. Sarp benim yüzümden bir daha bu problemleri asla yaşamayacaktı.

Bir de annem vardı, benim yüzümden resmen aile içerisinde rezil olmuştuk. İstenmediğimi bildiğim halde Sarp'ın teklifini kabul etmiştim! Her şey benim suçumdu. Ama ben... Ben sadece çok aşık olmuştum. Gözlerimin yaşları kurumuş bir halde beklerken yanıma elinde bir bardak kahve ile Utku geldi.

"Kendini perişan ettin. Hadi şu kahveyi bir iç. Sarp'ın durumu birazdan belli olur."

"Utku, her şey benim yüzümden oldu. Bile bile Sarp'ın hayatında olmaya devam ettim."

Yanıma oturup kolunu sırtıma koydu, iyi ki Utku vardı. Hastaneye ambulansla Nalan Hanım ile Sare gelmişti, beni de Utku getirmişti. Kocasına engel olmaya çalışırken o kadıncağız da perişan olmuştu. Hele Sare... Ben bu insanlara ne yapıyordum? Yine ağlamaya başlarken Sare'nin sesini duydum.

"Asya Abla abim... Abim uyandı."

Gözyaşlarımı silip Sare'ye gülümsedim. Onun peşinden Sarp'ın odasına doğru Utku ile yol almaya başladım.

Nalan Hanım beni görünce gülümseyerek sarıldı.

"Hadi kızım ben gördüm oğlumu. Sende gir istersen, için rahatlasın."

Bu sözleri hak etmiyordum, hayatlarını mahvetmiştim.

Odaya girdiğimde Sarp soluk bir gülümsemeyle beni karşıladı.

"Korkuttum hepinizi, değil mi?"

"Hem de nasıl? Sarp, ne hale gelmene sebep oldum, hepsi benim yüzümden. Nasıl hissediyorsun kendini?"

"İyiyim, gerçekten iyiyim. Kendini suçlama, yaşananların senle alakası yok. Bu babamla bizim savaşımız ve sen olmasaydın da yaşanacaktı. Hala benim hayatıma müdahale etmemesi gerektiğini öğrenemedi. Ailene de rezil olduk. Seni de zor durumda bıraktım. "

"Sen bunları düşünme, bir an önce toparlanman lazım. Lütfen sadece sağlığını düşün. Ne dedi doktor? Ben şimdi onu bulur konuşurum."

"Biz konuştuk merak etme. Stresten olmuş, tansiyonum düşmüş. Gayet iyiyim."

Eğilip alnına öpücük kondurdum. Sarp gözlerini açık tutmak da zorlanıyordu. Ben de onu odada uyuması için yalnız bıraktım. Çıkışta Nalan Hanım hastanede kalacağını söyleyerek Sare'yi alıp bize gitmemizi rica etti. Utku, Sare ile ikimizi bizim eve bırakacaktı.

Eve vardığımızda her yer oldukça sessiz görünüyordu. Annem kapıda bizi karşılayıp içeri aldı.

"Sarp nasıl?" diye sordu.

"Abim gayet iyi Naile Teyze. Ben... Ben babam adına hepinizden özür dilerim. O, hep bizim hayatımıza karışır." derken gözleri dolunca annem dayanamadı ve Sare'ye sarıldı.

"Sen bunları düşünme güzel kızım. Olanlar babanın suçu, sizin bir suçunuz yok. Artık üzülme, her şey oldu bitti." diyerek Sare'yi yatacağı odaya götürdü. Benimse hiç uykum yoktu, korkunç görünüyordum. Üstüme rahat bir şeyler giymeden önce kısa bir duş almıştım. Annem odama girdiğinde boş boş bakınarak yatağımda oturuyordum. Gözleriyle karşılaşınca yine gözlerim doldu.

"Anne ben olanlar için..."

"Kızım özür dileme lütfen. Seni suçlamıyorum ben. Sadece keşke bana anlatsaydın. O adamın seni böyle suçlamaya hakkı yok."

Olan her şeyi baştan sona anneme anlattım. Birbirimize sarılıp ağlarken annemin varlığına bir kere daha şükrettim.

Sabah Sare ve annemle birlikte hastaneye doğru yol aldık. Annem hem Sarp'ın iyi olduğunu gözleriyle görmek hem de Nalan Hanım'la konuşmak istemişti. Sarp annesiyle odadayken bugün gözüme çok daha iyi görünmüştü. Bizi görünce gülümsedi ve "Hoş geldiniz." diyerek karşıladı.

"Sarp bugün taburcu olacak." diyen Nalan Teyze'yle annem daha rahat konuşabilmek adına odadan dışarı çıktılar. Sare de bizi baş başa bırakmak için olsa gerek kahve almaya gitmek istedi. Ben de fırsattan istifade Sarp'ın yanına giderek ona sımsıkı sarıldım. Bunlar Sarp'a son dokunuşlarım olabilirdi. Bazı kararlar almıştım ve Sarp toparlanınca onunla açıkça konuşacaktım.

Haftanın kalanı Sarp'ın iyice toparlanmasıyla hep birlikte İstanbul'a dönmüştük. Sarp kendine Amerika'dan önce kalacak bir ev tutmuştu, annesi ve Sare ile oraya yerleşmişlerdi. Ben de her akşam yanlarına gidiyordum. Ünal Akkaya'dan hiç ses seda yoktu. En son hastanede doktorla konuşurken görmüştük, yanımıza gelmeden ortadan kaybolmuştu.

Haftanın son günü geldiğinde iş çıkışı Sarp'ın evine gitmeden evvel kapının önünde beni bekleyen kişiyle karşılaşmayı hiç düşünmemiştim. Ünal Akkaya son savaşımız için gelmişti, benimle konuşmak istiyordu.

Yol Arkadaşım (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin