ㅍ 1.3 ㅍ

110 20 27
                                    

Sert bir yapısı vardı ama dokunuşları bir o kadar da yumuşaktı. Elimi yanağında tutmaya devam etmişti, ben de geri çekememiş ve uzun bir süre beklemiştim. Yani hala beklediğimi sanıyordum. Çünkü gözlerimi açtığımda, duyduğum kalp sesleri kafamı allak bullak etmişti.

Gül kokuyordu.

Gülleri seven biri değildim. Ancak bu koku sanki Lucas'ın bedeniyle uyum sağlayarak daha etkileyici bir hal almıştı. Ancak bu kokuyu dakikalardır içime çektiğimin farkına varmam çok geç olmuştu. Saç tellerimin arasında gezen yumuşak dokunușlar, bende daha çok uyuma isteği yaratıyordu.

En sonunda bu isteğe direnmiş ve olduğum yerden dogrulmayı başarmıştım. O an bir elimin Lucas'ın omuzunda, diğerinin ise gömleğinin yakasında olduğunu fark etmiştim. Kaç dakikadır uyuduğumu bilmiyordum ancak hava karanlıktı. Keşke uyuyakaldığım yer, bir koltuk falan olsaydı.

Birkaç saniye bulunduğum konumun şokunu atlatmaya çalışırken, Lucas uyanıktı ve beni izleyerek hala omuzlarına düşen saçlarımla oynuyordu.

Delirmiş olmalıydı, hayır daha doğrusu bu şekilde uyuyakaldığım için ben delirmiş olmalıydım.

Hızla kendimi geriye çektiğimde, ani davrandığım için başım dönmüştü. Bunu fark ettiğinde hızla yatağından doğrulmuș ve omuzlarımdan tutmuştu.

"İyi misin?"

Omuzlarımı saran parmakları yutkunmama sebep olmuştu. Gerçekten de parmakları anormal derecede uzundu.

"İyiyim."

Hızla ellerini omuzlarımın üzerinden çektim ve ayağa kalktım. Milyonuncu kez kendime gelmem gerektiğini söylerken, yine kibar dokunușlarla parmaklarını bileğime sarmıştı.

Tanrım, neden bu kadar yumuşak dokunușları vardı ki? Bakışları bile heyecanlanmam için yeterliydi.

"Kiliseye bir daha gitmeni istemiyorum."

Ne cevap vermeliyim bilmiyordum. Ama bu bakışma artık sonlanmalıydı. Aksi takdirde kendimi ondan kurtaramayacaktım.

"Artık gitsem iyi olacak."

Aldığım nefes artık ciğerlerime sığamayacak hale geldiğinde, bileğimi saran parmaklarından kurtulmuş ve kendimi odadan dışarı atmıştım. Çıkışın bile nerede olduğunu unutmuştum. Resmen elim ayağıma dolaşmıștı.

"Yemek yiyelim mi?"

Kendimi evden atmaya çalışırken, arkamdan gelen ses ile ciddi ciddi sıçramış ve hızla arkamı dönmüştüm. Neden irkildiğimi bilmiyordum.

"Seni korkuttum mu?"

"Hayır."

"Beni eve getirirken yorulmuş olmalısın. İstersen biraz daha uyuyup öyle gidebilirsin. Zaten akşam oldu."

Bu kadar kibar olmamalıydı. Kısa bir an kendimi ona bırakmayı bile düşünmüştüm. Delirmiş olmalıydım. Gözlerim en sonunda çıkışı bulduğunda, son kez Lucas'a dönmüştüm.

"Her neyse, artık gitmeliyim hoşçakal."

"Seni bırakmamı ister misin?"

Ben kendimi evden atmak için halden hale girerken, bir de beni eve bırakmayı teklif etmişti. Acilen kendime gelmem gerekiyordu.

"Sorun değil ben giderim hoşçakal!"

Telaşlı bir şekilde kendimi dışarı attığımda, İyi değildim, kalbim iyi değildi.

BLACK ROSE ㅍ LuQiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin