Sabah, her zaman ki gibi erken saatte restorana gelmiştim. Odama geldiğimde masamda hiç evrak görmemek şaşırtmıştı beni. Akın hala ortalarda yoktu. Saate baktığımda fazlasıyla geç kaldığını fark ettim. Kaşlarımı çatarak önlüğümü giymeye başladım. Böyle şeylerden hoşlanmadığımı bilmesine rağmen bunu yapmaya devam ediyordu. Sinirle telefonumu elime alıp Akın'ı aradım. O sıra kapı birden açıldı ve elinde zar zor taşıdığı kahvelerle odama girdi. Cebinden telefonu çıkarıp benim aradığımı görünce gülümseyerek telefonu kapatıp masanın üzerine bıraktı.''Yine çok erkencisin, küçük ceylanım.'' Deyip yanağımdan makas aldı. Suratımı buruşturarak geri çekildim.
''Ben erkenci değilim. Sen işini aksatan birisin, Akın.'' Diyerek yerime oturdum. O ise söylediklerimi ciddiye almadan kahve bardağımı önüme koyuyordu.
''Ayrıca sabah sabah kahve içmediğimi çok iyi biliyorsun.'' Dediğimde gülümseyerek kahvesinden bir yudum aldı.
''Senin kahveni kendime aldım zaten. O çaycı denilen cimri herif iki kahve vermedi. Bende böyle bir çözüm buldum'' Dediğinde önüme koyduğu kahve bardağına baktım.
''Bardağı neden önüme koydun o zaman?'' Dediğimde bir yudum daha alıp elindeki kupayı masanın üzerine koydu.
''İki bardak benim önümde olunca kendimi doymayan ayı gibi hissediyorum. O yüzden birini senin önüne koydum.'' Dediğinde gülmeye başladım. Yaptığı her şeyin bir anlamı mutlaka oluyordu.
''Oteli sattığın doğru mu? Birçok kişiden duydum ama inanmadım.''
''Doğru. Serkan sağ olsun. Satmamam gibi bir seçenek sunmadı bana.'' Dediğimde Serkan'ın eskiden yaptığı hataları tekrarladığını anlamıştı.
''O çocuk akıllanmayacak. Neyse, şimdi bunları konuşmayalım. Patron nasıl biri? Umarım maaşları düşürmek gibi bir durum söz konusu değildir.'' Deyip gözlerini büyülttüğünde gülmemek için kendimi zor tuttum.
''Maaşlar aynı. Korhan Bey'den herkes çok memnun. Ben hariç.'' Dediğimde kendi kahvesini bitirip önümdeki bardağı almıştı. Bacak bacak üstüne atıp iyice bana döndü.
''Neden ceylanım?'' Dediğinde işinin başına dönmesini, bunları sonra konuşacağımızı söyleyip bende işimin başına döndüm. Bugün sebze dolabı yenilenecekti, görevli olan ustaları belirleyip listeyi Akın'a verdim. Sonrasındaysa kilerleri düzenleyip eksik malzemelerin listesini çıkarıp siparişini verdim. Odama geldiğimde gelen maaş bodrolarına baktım ve imzamı atmam gereken yerlere attıktan sonra Akın'ı arayıp yanıma çağırdım.
''Sana yeni patronunla tanışmak için bir imkan vereyim dedim. Bunları imzalat.'' Deyip dosyaları önüne koyduğumda eline alıp ne olduğunu incelemeye başladı
Eline vurup ''İncele demedim, imzalat dedim.'' Dediğimde onaylayıp odadan çıktı. Korhan Bey'i en azından bugün görmeyeceğim için fazlasıyla neşelenmiştim. Masanın üzerindeki telefonumu alıp Umay'ı aradım. Bir süreliğine restorana gelmemesini söylemiştim. Kafasını dinlemeye ihtiyacı vardı. Ne kadar ben çalışarak kafamı dağıtıyorum dese de kabul etmemiştim.
''Efendim, Bahar kuşum?'' Sesi yine cansız geliyordu. Ne kadar iyi olduğunu söyleyip beni inandırmaya çalışsa da inanmamıştım.
''Ne yapıyorsun?''
''Şimdilik sarma sardım, kek, börek, kısır yaptım. Şimdi de hamur hazırlayıp lazanya yapacağım. Bir şey soracaktım sana. Lazanya yerine beşamel soslu baget mi yapsam acaba? Ya da ikisini de yapayım. İçecek olar-''
''Umay, sus biraz. Ben hiçbir şey istemiyorum. Tok geliyorum zaten nasıl bitireceğiz o kadar yemeği?'' Dediğimde bir süre sustu ve vereceği cevabı düşündü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İKİNCİ BAHAR
Teen Fictionİşine fazlasıyla düşkün bir Şef, işine fazlasıyla düşkün bir Mühendis. Karşılaşmaları işte böyle başladı. İkisi de işi için en iyisini isterken hedefleri bir noktada buluştu. Bu sadece hedeflerin buluşması mıydı yoksa hayatların mı?