Keyifli okumalar...
Eire, gece yarısı sessizliği içinde kollarında Angela'yla birlikte derin bir uykuya dalmıştı. Mağaranın duvarlarında yaktıkları ateş sönmeye yüz tutmuş şekilde son çırpınışlarını sergiliyor, her geçen saniye mağaranın karanlığı ve soğuğu giderek üzerlerine çöküyordu. Ansızın sessizlik yarıldı. Uzak, derin bir fısıltı Eire'in bilinçaltına nüfuz etmeye başladı. İlk başta bu sadece bir hışıltı gibi geldi, ancak hızla yükselen bir tonla birlikte sessiz bir çığlık gibi kafasının içinde yankı yaptı.
-Eire...
Adı, karanlığın içinde bir hayalet gibi dolaşmaya başladı. Etrafında gölgeler dans etti, şekillendi ve tekrar dağıldı. Eire'nin kamp yatağında bedeni donmuştu, kıpırdanmakta güçlük çekiyordu. Gözleri kapalıydı, ancak zihni tamamen uyanıktı. Bilincinin sınırları, karanlık bir labirentin içine sıkışmış gibiydi. Etrafında yükselen, daha önce hissetmediği ama garip bir şekilde tanıdık gelen bir güç tarafından sarmalandığını hissetti.
Varlık, mağaranın köşesinden adım adım yaklaştıkça, etrafında kara fırtına gibi bir aura oluşturdu. Gözleri, zehirli yeşil, soluk mavi ve parlak mor arasında giden ışıklarla parladı, adımlarını sessizce atan bir hayalet gibi yaklaştı ve Eire'e doğru uzandı.
-Seni bekliyordum, Eire... Sonunda tanışabildik.
Eire, sesin geldiği yöne doğru gözlerini çevirdi. Karanlık varlık, Eire'in kamp yatağının yanına kadar yaklaştı ve bir elini uzatarak onun üzerine doğru eğildi. Eire, karanlık varlığın gözlerinin içine bakarken, içinde bir yerlerde, bu karanlık varlığı tanıdığını hissetti, ancak bunun ne olduğunu tam olarak bilemiyordu.
-Nesin sen?
-Ben, bilincinin derinliklerinden doğan, karanlığın kendisiyim. Beni tanıyorsun, Eire... Ben, senin en derin karanlık düşüncelerinle beslenen bir varlığım. Ben, karanlığın içindeki sesim... Ve artık, seninle birlikteyim.
Karanlık varlık, elini Eire'e davetkar bir şekilde uzattı. Eire, bu ani davranış karşısında bir an tereddüt etti fakat içgüdüsel olarak varlığın davetini kabul etti ve elini uzattı. Elini varlığın eline koyduğunda, bir anlık bir enerji akışı hissetti. Etrafındaki dünyanın cam gibi kırılmaya başladığını fark etti. Sanki boyutlar arasında bir geçiş yaşanıyormuş gibiydi. Dans eden enerji, gökyüzünden akan bir nehir gibiydi ve yıllardır ayrı kalmanın hasretiyle kucaklıyormuşçasına içine akıyordu. Renkler parlarken Eire gözleri tekrar yanı başındaki varlığa kaydı.
Varlık, rengarenk enerjilerle çevriliydi, sanki içinde tüm renklerin birleştiği bir nokta, kaynağın ta kendisi gibiydi. Eire kendisine bakınca bir noktayı işaret etti. Eire hiç düşünmeden etrafında döndü ve varlığın işaret ettiği yöne baktı ve gözlerinin önünde muhteşem bir taht belirdi.
Taht, muhteşem bir görkemle yükseliyordu. Tıpkı bir rüyanın içindeymiş gibi fakat rüya olamayacak kadar da gerçek hissettiriyordu. Taht; mor, soluk mavi ve yeşil renklerden oluşan ışıltılıyla kaplıydı. Renkler, tahtın her bir köşesinden yayılan ışık demetleriyle etrafa yansıyordu. İnce işlemelerle süslenmişti ve karmaşık desenlerle işlenmiş altın detaylarla bezenmişti. Her bir detay, zihin büyücüsünün gücünü ve bilgeliğini temsil eden ikonografilerle kaplanmış ve oyulmuştu.
Eire kaşlarını çatarak tahta baktı ve sorgular bir şekilde varlığa doğru döndü.
-Tüm bunlar nedir ve ne anlama geliyor?
Varlık tebessüm ederek tahta doğru yürüdü. Elini tahtın üzerindeki işlemelerde gezdirdi. Varlığın gözleri tahtın üzerinde oturan soluk bir yeşil ışığa kaydı. Bir zamanlar güçlü ve parlayan bu enerji, şimdi solgun ve solmaya yüz tutmuştu. Yeşil ışık, zayıf bir biçimde titriyordu, adeta son nefesini vermeye hazır gibi görünüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Savaşçının Kalbi
FantasyRible'ye soğuk bir kış vurmak üzeredir. Kral ve kraliçe kışı atlatmanın planalrı içinde boğulmuşken, bu krallıkta hapsolmuş Avcı Angela'nın omuzlarında ise çok daha ağır yükler bulunmaktadır. Mantıklı kararlar almak zorunda olan avcının önünde ise b...