Keyifli okumalar...
Angela ve Eire sonunda şehrin görkemli surlarını tamamen arkalarında bırakmış, güney ormanının çok kullanılan patikalarından birine sapmışlardı. Şehrin gürültüsü ve karmaşasının yerini ormanın sessiz rüzgâr hışırtısı kaplarken Angela derin bir nefes aldı. Ciğerlerine dolan temiz havayla birlikte tekrar canlandığını, rüzgârın onu bir sevinçle kucakladığını hissediyordu. Yemyeşil yapraklar arasında dans eden güneş ışıkları içinde bir huzur fırtınası estirirken, meraklı bakışları Eire'ye kaydı. Eire'nin teni, ölümü kucaklıyormuşçasına beyazlamış, solgun bir yansıma gibi duruyordu. Gözleri, derin düşüncelerle dolup taşarken, yaşanmışlıkların ağırlığı yüzündeki çizgilerde belirginleşmişti. Kuzgun karası saçları, rüzgârın hafif esintisiyle savrulmuş ve yüzüne düşmüştü. Siyah atının güçlü kasları, Eire'nin kontrolü altında ince bir titreşimle hareket ederken, soğuk bakışlarını kendisine bakan Angela'ya aniden çevirdi.
Angela kendi atının üzerinde hafifçe irkildi. Eire'nin soğuk bakışları, Angela'nın içinde bir ürperti bırakmıştı ancak bu durumu gizlemeye çalışarak gülümsedi. Kuzgun karası saçları yüzünden hafif bir gölge düşerken, Eire'nin düşünceli duruşu Angela'nın merakını daha da körükledi. İlgiyle başını hafifçe sağa yatırdı ve konuştu:
-Benimle sohbet etmek istemeyeceğin kadar kötü bir yoldaş mıyım? Rible'den çıktığımızdan beri konuşmadın.
Eire, tek kaşını kaldırarak Angela'ya bakarken, bir an için sessizlik aralarındaki uzaklığı vurguladı. Düşünceleri, ormanın sessiz rüzgarıyla birleşip melodik bir hüzün oluştururken, siyah atının dizginlerini hafifçe çekiştirdi. Gece kadar karanlık atını, Angela'nın süt kadar beyaz atıyla yan yana sürmeye başladı ve uzun zaman sonra dudaklarını aralayarak kendi sessizliğini kırdı.
-Yoldaşlık mı? Bu kelimenin yükü çok ağır gelmiyor mu? Herkesin kendi yalnızlığına, kendi gölgelerine sahip olduğu bir dünyada, yoldaşlık biraz fazla romantik olmuyor mu?
Atının dizginlerini bir kez daha çekerek, Angela'nın yanına doğru sokuldu ve devam etti:
-İnsanlar sadece kendi çıkarlarına odaklanmış, kendi gölgelerinde kaybolmuş varlıklardır. Yoldaşlık, sadece bir illüzyondur, birbirimize güvenmek ise aptallıktır. İnsanlar, birbirlerine gerçek benliklerini ifade etmek yerine, genellikle kendi yalnızlıklarını içinde saklanırlar. Kalenin içinde seninle bir illüzyon ve yoldaşlık içerisindeyim ama burada ikimiz de kendimiz olabiliriz. Yoldaşlık gibi süslü kelimelere ihtiyacımız yok.
Angela hafifçe kaşlarını çatarak Eire'ye bakmaya devam etti. Angela'nın zihni, Eire'nin sözleri arasında gidip gelirken, atlarının tırıs şeklinde ilerlerken çıkardığı sesler aralarındaki havada asılı kalmış sessizliği doldurdu. Sonra ani bir şekilde kafasını önüne çevirdi, atına topuklarıyla hafifçe vurarak hızlanmasını sağladı.
Eire, Angela'nın bu ani tepkisine şaşkınlıkla baktı, sessizliği bozan atların hızlanan adımları aralarındaki gerilimi daha da belirgin hale getirdi. Kendi dizginlerine asılarak Angela'yı güvenli bir mesafeden takip etmeyi sürdürdü.
Eire takip ettikçe Angela hızlandı, Angela hızlandıkça Eire'de mesafeyi aynı aralıkta tutmaya devam etti. Atların ayakları, ormanın patikasında ritmik bir melodi oluştururken, ikili arasındaki mesafe bir süreliğine sabit şekilde kaldı.
Angela'nın hızı arttıkça, Eire'nin gözlerindeki karanlık ve derin düşünceler yerini şaşkınlık ve uzun zamandır hasret kaldığı bir heyecana dönüştü. Angela'nın gözleri, hızla ilerleyen patikada bir zaferi arar gibi parlıyor, tüm bedeniyle usta bir şekilde atını yönlendiriyordu. Eire ise, mesafeyi koruma çabasına rağmen, içgüdüsel bir rekabetin etkisi altında girdiğini hissediyordu. Ormanda iki atın çırpınan ayakları ve rüzgârın uğultusu, sessizliğini yarıp geçerken kendilerini amansız bir yarışın içinde buldular.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Savaşçının Kalbi
FantasyRible'ye soğuk bir kış vurmak üzeredir. Kral ve kraliçe kışı atlatmanın planalrı içinde boğulmuşken, bu krallıkta hapsolmuş Avcı Angela'nın omuzlarında ise çok daha ağır yükler bulunmaktadır. Mantıklı kararlar almak zorunda olan avcının önünde ise b...