Kısım 14

2.3K 146 7
                                    

Eire'nin odası; geniş dikdörtgen formlu içeriye ilk girildiği anda burun gıdıklayan portakal ve tarçın tütsülü bir alandı. Kapıdan içeriye girildiğinde hemen bir çalışma masası ve arkasında yanan şömine sıcak bir karşılama sunuyordu. Zemin taştan, duvarlar ise odaya taşın getirdiği soğukluğu kırmak adına sıcak bir tonda boyanmış sade desenlerden oluşuyordu. Odanın aydınlatması o kadar dikkatli ayarlanmıştı ki ne göz yoracak kadar parlak ne de uyku getirecek kadar loştu. İçeri girildiğinde masadan sonra en çarpıcı eşyalar hemen yatağın karşısında mankenlere giydirilmiş birbirinden güzel metal zırhlardı.

Eire odaya girdikten sonra Angela'yı sert bir şekilde odanın ortasında duran üçlü sandalyelerden birinin üstüne rastgele şekilde fırlatmış sonrasında ise kesik kesik nefes alarak çalışma masasına gitmiş, titrek elleriyle sandalyesini çektikten sonra bedenini bir çuval gibi sandalyesinin üzerine bırakmıştı. Her nefes alıp verdiğinde göğsünde ve sırtında zonklayan ağrı dalgaları vücudunu ele geçiriyordu. Göğsündeki yarayı nazikçe ovuştururken inledi ve bu acıdan kurtulmanın bir yolunu düşünmeye çalıştı ama o anda acıyla savaşmak gitgide zorlaşıyordu. Göz ucuyla Angela'nın ne durumda olduğunu kontrol etmek adına sandalyesinde kaykıldı ve çekmecesinde bir şeyler arıyormuş gibi yaptı.

Bu sırada Angela sandalyenin üzerinden yeni yeni kalkıyor ve etrafını korkmuş bir şekilde inceliyordu. Her döndüğü köşede başka eşyalar görüyor, içini anlam veremediği büyük bir korku sarıyordu. Şaşkın şaşkın durdu ve aniden tir tir titremeye başladı. Kalabalık eşyalar üzerine gelirken olduğu yerde dönüp durdu, dizlerinin gücü tamamen çekilirken ne ileri ne de geri adım atabildi. Eire sakince Angela'yı izlemeye devam ederken tüy kalemini mürekkebe bandırıyordu. Dışarıdan bakıldığında Angela kendi kontrolünü hızlı bir şekilde kaybediyor gibi görünüyordu.

Bir tur daha etrafında döndükten sonra kızın gözlerinden yaşlar süzülmeye başladı ve olduğu yere çöküp hüngür hüngür ağlamaya başladı. Angela'nın en büyük korkusu özgürlüğünün elinden alınması olmuştu hep ve şimdi ise bir kuş gibi kafeslenmiş bir anlaşmanın uğruna özgürlüğü elinden alınmıştı. Elinin tersiyle gözyaşlarını silerken umursamaz bir şekilde sandalyesine oturmuş bir şeyler karalayan Eire'ye içinden gelen büyük bir nefretle baktı. Eire ise bir süre sonra kızın bakışlardan rahatsız olmuş bir şekilde kafasını kaldırdı ve aynı şekilde dik dik bakmaya başladı. Aralarındaki bu sessiz gerginlik birbirlerine olan saf nefretin bir yansımasından başka bir şey değildi. Fakat sessizliği bozan taraf Angela oldu;

-Keşke o gün geberseydin. Geberseydin de bugün ben ölmek zorunda kalmasaydım.

Eire derin bir nefes alıp kaşlarını kaldırdı ve elindeki tüy kalemi nazikçe yerine yerleştirip sağ tarafındaki büyük camdan dışarı baktı. Angela'nın sözlerini duymamış gibi yapmayı tercih ediyordu çünkü karşılık verirse onunla kavga etmek zorunda kalacaktı ve bunu yapacak enerjiyi şu an kendisinde bulmuyordu. Karşılık alamayan Angela bir hışımla kalktı ve Eire'ye doğru yürümeye başladı.

-Şimdi de beni görmezlikten mi geleceksin? Bu mu yani... Böylesine bir eziyet için mi mahvettin hayatımı!

Eire hala sakinliğini koruyor, gökyüzünü süsleyen yıldızlara derin derin bakıyordu. Fakat Angela'nın buz gibi parmakları çenesini kavrayınca istemsiz bir şekilde bakışları kıza doğru kaydı. Angela tüm gücüyle adamın çenesini sıkmaya çalışıyordu ama içinde bulunduğu tükenmişlik yüzünden sadece titrek bir tutuştan ileri gidemiyordu. Yine de gözlerinin içinde parlayan öfke yapmak istediği şeyi gözler önüne seriyordu. Eire hızlı bir hamleyle Angela'yı bileğinden yakaladı ve kızın elini suratından uzaklaştırdı.

-Buna alışsan iyi edersin çünkü bundan sonra sen benim malımsın Angela. Bir köleden hallicesin. Ben ne dersem ne istersem yapmak zorundasın. Yoksa çok sevdiğin Nelson kendisini ölümü kucaklarken buluverir. Şimdi huysuz bir köpek gibi havlamayı kes şu dolaptan kendine uygun bir kıyafeti giy ama zümrüt yeşili olana dokunma, o elbisenin başına bir şey gelirse seni doğduğuna pişman ederim.

Bir Savaşçının KalbiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin