Angela panik olmuş bir şekilde bir adım geri çekildi, sonra bir adım daha. Konuşan kişi net olarak görmeden bile, sesinin tonundan, yaptığı mimiklerden kim olduğunu çıkarabiliyordu. Eire tüm sakinliğini koruyarak sandalyesinden kalktı ve kollarını göğsünde kavuşturup bakışlarını Angela'ya sabitledi. Hala aynı kıyafetleri giyiyordu ve ok ile delinmiş kıyafetinin altından kanlı sargı bezleri göze çarpıyordu. Eire kafasını hafifçe yana eğdi ve yüzünde çarpık bir gülümseme bir çiçek gibi açtı.
Bu sırada Bay Nelson adeta hayat neşesini kaybetmiş gibi sandalyesinde oturuyordu. Omuzları tamamen çökmüş, gözlerini odanın ortasındaki boşluk kısma sabitlemişti. Yaşlı adamın ağladığı belli olurcasına gözleri hafifçe şişmiş ve gözyaşlarının bıraktığı izler suratında ince şeritler çizmişti. Parmaklarını ahşap masasının üzerinde ritmik bir şekilde birkaç kez vururken ne kendisinde konuşabilecek bir yüz ne de cesaret bulabiliyordu.
Angela adım adım geri çekilmeye devam ederken sırtı metal ve soğuk bir şeye değince arkasını döndü ve kapının önünde bir heykel gibi yükselen Bracha ile göz göze geldi. Bracha tüm heybetiyle kapının önünde dikelmiş, Angela'nın odadan kaçmadığına emin olmak istercesine orada duruyordu. Angela'nın bakışları tekrar önünde Eire'ye doğru döndü ve sert bir tonda konuştu.
-Benden istediğinizi yaptım! Sizi o ormandan çıkarttım, senin iğrenç yaralarını tekrar kendi ellerimle sardım ve size konaklayabileceğiniz bir han buldum. Şimdi ne demeye tekrar karşıma çıkıyor ve beni duruşlarınızla, saçma sapan /gelin/ sözlerinizle kovalıyorsunuz? Yediğin ok sana az geldi her halde, yeni bir tanesinin tadına mı bakmak istiyorsun?
Eire kızın sözlerine içten bir şekilde kıkırdadı ve başını sallayıp oda içinde ağır ağır turlamaya başladı. Sanki Angela'nın sözlerini hiç umursamıyormuşçasına gözlerini Bay Nelson'a dikti.
-Ne kadar da vahşi kızın varmış öyle. Bir yılan gibi odaya girer girmez zehrini püskürttü üzerime. Söyle bana şimdi, ben bu kızı alıp neyleyeyim? Böylesine dik başlı, böylesine erkeksi bir kız benim neyime yarar?
Bay Nelson boğazından yükselen bir hıçkırıkla başını olumlu anlamda salladı ve kısık bir ses ile konuşmaya başladı.
-Ne dersiniz haklısınız, size bir borcum var doğru ama kızım bu borcu ödemek için iyi bir seçenek değil. Hem o benim kanımdan değil, size onu vermek istesem bile Angela benim soyumdan gelmediği için onun üzerinde bir hak iddia edemem. Gelin şartları tekrar konuşalım...
Eire sertçe ayağını yere vurdu ve işaret parmağını tehditkâr bir şekilde adama salladı. Bu sırada Angela kafası karışmış bir şekilde ikilinin arasındaki konuşmayı izliyor ne olduğunu tam anlamıyla anlamaya çalışıyordu.
-Buraya geldiğim vakit sana iki seçenek sundum. Sende kabul ettin. Kabul ettiğini beyan etmek için imzanı da kan ile işte bu kâğıda mühürledin.
Eire iç cebinden bir kâğıdı hışırtılı bir şekilde çıkarttı ve imzasını göstere göstere Nelson'a doğru salladı ve konuşmaya devam etti;
-Fakat kızın zehir kustuğu gibi vaz caydın. Madem sana verdiğim ilk seçenekten feragat ediyorsun...
Eire'nin eli belinde asılı olan kılıcının kabzasına gitti ve sıkıca kavradı. Angela ise panikle ileri doğru atılmak isteyince kendisini başka bir kuvvete karşı direnirken buldu. Bracha hızlıca kızı yakalamış ve uzaktan olan biteni izlemesi için adeta kızı yerine mıhlamıştı. Bay Nelson bacakları titreye titreye ayağa kalktı ve Eire'nin önüne gelip iki dizinin üstüne çöktü.
-Haklısın... Ne desen haklısın. Sana olan borcum ancak kan ile ödenebilir ama Angela... onu bu işe karıştırma. Eğer borcunu çok almak istiyorsan, senin karşında boynum kıldan ince. Yeter ki kızıma zarar verme.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Savaşçının Kalbi
FantasiRible'ye soğuk bir kış vurmak üzeredir. Kral ve kraliçe kışı atlatmanın planalrı içinde boğulmuşken, bu krallıkta hapsolmuş Avcı Angela'nın omuzlarında ise çok daha ağır yükler bulunmaktadır. Mantıklı kararlar almak zorunda olan avcının önünde ise b...