Kısım 12

2.1K 151 16
                                    


Angela çaresiz bir şekilde Lord Ralcha'nın elini sıkıca tutmaya devam etti. Zavallı adam artık tamamen hırlayarak nefes alıyor ve her öksürdüğünde acıyla inliyordu. Elindeki bezle umutsuz bir şekilde adamın alnını sildi ve gülümsemeye çalıştı fakat o ne kadar umut dolu gülümsemeye çalışırsa çalışsın, kalbinin içindeki o küçük endişe bir kurt gibi onu içten içe kemiriyordu. Kendisini birdenbire baş parmağıyla adamın elini okşarken bulunca silkelendi ve kendine geldi.

Umutsuz bir şekilde bakışlarını cama doğru çevirdi ve Bay Nelson'un neden bu kadar geciktiğini düşündü. Yoksa onun da mı başına bir şey gelmişti. Kendisini sakinleştirmek adına gözlerini kapattı ve derin bir nefes aldı madem Bay Nelson gelmiyordu, lordu yaşatmak için onun mücadele vermesi gerekecekti. Usulca adamın elini bıraktı ve ayağa kalktı ama bundan rahatsız olan Ralcha gözlerini açtı ve dudaklarının arasından kaçan acı dolu bir inleme ile kıza baktı.

-Merak etmeyin lordum, sizi burada ölüme terk etmek gibi bir niyetim yok. Sadece Bay Nelson dönene kadar bildiğim birkaç yöntem ile acılarınızı hafifleteceğim.

Ralca anladığını belli edercesine hafifçe başıyla onayladı ve tekrar gözlerini kapattı. Bu sırada Angela hızlıca ilaçların sıralı olduğu rafa giderek, parmaklarını cam şişelerin üzerinde gezdirirken düşünmeye başladı. Ormanda avlanırken pek çok kez yaralanmış, düşmüş, canı yanmıştı ama hiçbiri Lord Ralcha'nın şu anki yarası kadar ağır değildi. Onun en ağır yarası ayak bileğine aldığı yarası olmuştu. Kanı donmuş bir şekilde bileğine doğru sonra da boylu boyunca yatan adama baktı. O yaranın sebebi Lord Ralcha idi fakat aynı gün açık bir şekilde gitmesine izin veren de aynı kişiydi.

Başını iki yana salladı ve düşüncelerinden tamamen arındı. Kaybedecek vakti yoktu, olmamalıydı. Parmaklarını şişelerin üzerinde gezdirmeye devam ederken sonunda aradığı o şişeyi buldu. Kapağını açtı ve kokladı. Hala aynı iğrenç kendisine has kokuya sahipti bu ilaç. Öğürmemek için hızlıca koluyla burnunu kapattı ve ilaç şişesi dünyanın en kötü şeyiymiş gibi parmaklarının ucunda tutarak masaya yerleştirdi. Ardından karışımı yapabilmek adına diğer ilacı aramaya koyuldu. Yaptığının olumlu bir sonuç verip vermeyeceğini bilmiyordu ama kendisinde işe yaramıştı. Bay Nelson'a çok uzak kaldığı o günde yarasına sürebileceği hiçbir ilaç olmadığı için kör şansa güvenip ilacı yarasına sürmüş ve mucizevi bir şekilde hayatta kalmayı başarmıştı.

İkinci ilacı da bulduktan sonra iki ilacı da bakır bir kâsenin üzerine aldı ve ateşin üzerine bırakıp kaynamasını bekledi. Bu sırada kendisi de başka temiz sargı bezlerini hazırlıyordu. Lord Ralcha tekrar bir öksürük krizine girince eliyle etrafını yokladı. Sanki Angela'nın o andaki yokluğu ona daha çok ıstırap veriyormuş gibiydi. Angela lordu sakinleştirmek adına tezgâhın arkasından doğru seslendi:

-Buradayım, merak etmeyin. İlacınızı hazırlıyorum lordum.

Lord Ralca'nın dudakları arasından birkaç kelime döküldü ama sesini kıza duyurabilecek kadar gücü yoktu. Karışım fokurdamaya başlayınca Angela uzun demir bir tutacak sayesinde bakır kâseyi ve sargı bezlerini alarak adamın başucuna geri geldi. Sakince adamın sargı bezlerini bir hançer yardımıyla kesti ve yarasını kontrol etti. Gördüğü şey çok daha korkunç bir manzaraydı, tuhaf bir şekilde yaranın etrafını daha önce temizleyip sarmış olmasına rağmen, yaranın etrafı çok daha kötü bir hal almaya başlamıştı. Kesinlikle bir çeşit zehirdi bu. Her kim lorda arkasından bu denli saldırmaya cesaret ettiyse kesinlikle işini şansa bırakmak istemediği bu şekilde belli oluyordu. Angela ikinci kez düşünmeden elindeki hançer ile yaranın etrafını kazımaya başladı. Çok derine inmiyordu ama zehirli bölgeyi kazıyıp alma konusunda ısrarlıydı. Lord Ralcha acıyla huysuz bir şekilde gücünün yettiği kadar çığlık atıp karşı koymaya çalıştı fakat nafile. Zehir adamın vücudunda ilerleyen sinsi bir düşman gibiydi adeta.

Bir Savaşçının KalbiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin