Kısım 27

1.5K 116 3
                                    

Keyifli okumalar...

Bracha elindeki mendili burnuna bastırırken, hapishane boyunca oluşan katliama göz gezdiriyordu. Talihsiz ruhlar sanki yırtıcı bir hayvandan tarafından öldürülmüş gibi parçalara ayrılmış, ölmeden önce altlarına kaçırmış ve çoğunun suratında bir dehşet ifadesi geride kalmıştı. Dikkatlice parçalanmış cesetlerin arasından geçip bir ipucu ararken gözleri Arthur'a takıldı.

Arthur bir meşalenin önünde durmuş, dikkatli bir şekilde meşaleyi inceliyordu. Dışarıdan birisi görse bunu sorgulamazdı fakat Bracha az önce olanları düşündükçe içgüdüsel olarak Arthur'u ateşle ilgili herhangi bir şeyden uzak tutması gerektiğini hissediyordu. Boğazını temizledi Arthur'un dikkatini çekmek için. Arthur ise işaret parmağını havaya kaldırarak bir dakika istedi.

Arthur derin bir nefes vererek, ateşe doğru uzandı. Tuhaf bir şekilde ateşin korktuğunu hissediyordu. Meşalenin tahta kısmında garip siyah çentikler vardı. Sanki birisi canlı bir insanmış gibi ateşi parmaklarıyla boğmuş gibiydi. Arthur elini ateşe doğru uzatınca, ateş itaatkâr bir şekilde ona doğru uzandı. Daha fazla ileri gitmek üzereydi ki Bracha'nın sesiyle birlikte meşaleden geri çekildi.

-Arthur, buraya gelir misin lütfen?

Arthur bakışlarını Bracha'dan yana çevirdi. Bracha elindeki mendili hala ağzına ve burnuna bastırıyor ve hapishanenin içindeki ağır kokudan bir nebze uzak kalmayı ummuyordu. Meşaleden uzaklaşırken adımlarını Bracha'nın tarafına çevirdi.

-Bir şey mi buldun?

-Hala hayatta olan birisi var.

Bracha'nın gözleri karanlıkta, hücresinin içinde kıpırdanan başka bir mahkûma takılmıştı. Böylesine bir katliamdan sağ çıkabilmiş birisini görmek ilgisini çekmişti ama mahkûma tek başına yaklaşmak istememişti. Hücrenin içindeki her kimse oldukça bitik bir durumdaydı. Karanlıkta bile derisini delip geçmek üzere olan kemikler sayılabiliyordu. Saçları o kadar karaydı ki, hücreyle bütünleşiyor gibi duruyordu.

Arthur da hücrenin önüne gelince, kadın hafifçe hareketlendi. Bağdaş kurarak yerde oturdu ve önündeki boş metal kabı aldı. Parmaklarını hafifçe ritmik şekilde vurarak karşısında dikilen iki erkeğe uğursuz gözlerini dikti. Ne Arthur ne de Bracha konuşabilecek cesareti içlerinde bulamamıştı. Hapishanede birden başka ayak sesleriyle dolmaya başladı. Arthur başını gelenlerin tarafına çevirmedi yüzünü saklayabilmek için. Bracha ise birkaç adım öne çıkarak yüksek sesle konuştu.

-Her kimsen yavaş gel! Hala tam olarak saptayamadığımız kanıtlar var.

-Ne zamandır ayaklar başa emir buyur etmeye başladı?

Bracha tüm kanının çekildiğini hissetti. Kralın sesi hapishanede gök gürültüsü gibi yankılanmıştı. Yaşlı olmasına rağmen hala nasıl bu kadar güç bulabildiğine şaşırıyordu. Hemen hızlı bir şekilde eğildi.

-Kralım affedin beni, karanlıkta sizin geldiğinizi fark edemedim yoksa haşa, üstüme ne vazife sizin gibi bir aslana emir buyur etmek.

Kral, Bracha'ya sert bir bakış attı ve birkaç adım ileriye yürüdü. Hapishane hücreleri boyunca yankılanan sessizlik, gerilimi daha da artırıyordu. Kral, ellerini arkasında kavuşturdu ve gözlerini Bracha'nın üzerine dikti. Sesleri duyduktan sonra ilk iş olarak buraya gelmişti ve kendisinden başka birisini bulmayı beklemiyordu. İki delikanlının içeride oluşu içinde şüphe uyandırmıştı.

-Anlat bakalım. Sizi buraya kim görevlendirdi?

Arthur hafifçe omuzunun üzerinden dönerek kralın tarafına baktı. Eğilmek veya saygı göstermek gibi bir niyet taşımıyordu. Kraliçe'nin dizlerinin önüne çöktüğü günden beri Kral'a olan tüm saygısını ve bağlılığını yitirmişti. Bracha ortamı yumuşatmak adına hemen söze girdi;

Bir Savaşçının KalbiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin