Keyifli okumalar... :))
Bracha kulaklarında çınlayan rüzgârın sesiyle birlikte, dik uçurumdan aşağıya baktı ve Eire'ye doğru döndü. Eire son iki gündür aralıksız yürümenin verdiği yorgunlukla bitkin düşmüştü ve yarası tekrar açılıp kanamaya başlamıştı. Çok fazla kan kaybettiğinden dolayı yüzü tamamen solmuş, gözaltları daha koyu hale gelmiş, hareket kabiliyeti tamamen düşmüş ve sanki iki günde 20 yıl yaşlanmış gibi yavaş hareket ediyordu ama dostunun kendisine umutsuz bir şekilde baktığını fark edince içten bir şekilde gülümsedi ve kendini zorlayarak devam etti ama Bracha artık buna daha fazla dayanacak gibi değildi, eliyle dostunun durmasını işaret etti.
-Buradan sonrasını sen biraz olsun iyileşene kadar devam edemeyiz. Dağlar çok dik ve soğuk, en azından yüzünün rengi biraz olsun gelene kadar durmayı teklif ediyorum Eire.
Eire ilk önce reddetmek ister gibi ağzını açtı ama sonrasında göğüs kafesindeki yaranın acısıyla dudaklarını ısırdı ve birkaç saniyeliğine gözlerini kapattı. Geri açtığında artık daha bulanık görüyor, Bracha'nın arkasındaki gri dik kayalıklar daha korkutucu ve sonsuz görünmeye başlamıştı. Elini yarasının üstüne koydu ve canını yakmadan derin bir nefes aldı. Kendisini zorlayarak boğazından çıkan hırıltılı sesle dostuna olabildiğince sakin cevap vermeye çalıştı.
-Dediğini mantıklı buluyorum ama sana daha farklı bir teklifim var. Gidip yardım isteyelim, köyü buraya çok uzak değil hem fırtına da geliyor. En azından sıcak bir çorba ve başımızı sokabileceğimiz bir yer buluruz. Hem çok da uzak değil.
Bracha sonunda Eire'den beklediği teklifi almıştı. Yol boyunca bunu ona söylemek hatta geri dönmek için yalvarmak istiyordu ama ona bunu asla söyleyememiş hatta belirtememişti bile. Duyduklarına sevinerek başıyla yavaşça onayladı ve dostunun kendisinden destek alarak yürümesi için kolunu ona doğru uzattı. Eire ayaklarını sürüyerek kolunu Bracha'nın omuzuna attı ve derin düşüncelerle birlikte yola koyuldular.
***
Angela iç çekerek titrek mum ışığındaki, kırık aynadaki çarpık yansımasına baktı. Siyahın en asil tonlarından birisini taşıyan elbiseyi bu sabah Arthur bizzat elleriyle getirip vermişti ve akşama kadar hazır olması için onu güzelce tembihlemişti. Yaptıkları anlaşmaya göre maskesini asla çıkarmayacak ve sakin bir leydi gibi davranacaktı. Eğer ki karşılaştığı insanlar onu korkutmaya çalışırsa küçücük bir çığlık atacak sonra elindeki yelpazesiyle yüzünü yelleyerek utanmış gibi yaparken yavaşça kıkırdayacak ve "Tanrı sizi korusun efendim." diyecekti. Tüm bu düşünceler Angela'ya derin bir iç çektirirken elbisesine bir kez daha baktı.
Elbise, zarif bir şekilde tasarlanmıştı. Omuz dekoltesi şık bir açıklıkta bırakılmıştı ve kollarını saran uzun dar kumaş yerine hemen omuzunun üstünden siyah ipek tüller yerle kadar uzanacak şekilde tutturulmuştu. Göğüs kısmı v şeklinde dekoltelenmişti, kurdeleler çapraz bağlanarak soylu bir hava katmıştı ve omuz dekoltesiyle birleşince bir kalbi andırıyordu. Bel kısmı sert ve keskin bir korseyle şık bir şekilde oturacak şekilde tasarlanmıştı ön kısmında altın rengi işlemeler varken arka kısım tıpkı öndeki göğüs kısmındaki gibi çapraz kurdelelerle bırakmıştı. Kurdeleler son kısımda tatlı bir fiyonk oluşturacak şekilde salınımlı ama sıkı bir şekilde bağlanmıştı. Sonrasında elbise kendisini aşağıya doğru genişleyen bir eteğe bırakmıştı, etek üst tarafın ihtişamını gölgelememek için sade ama hafif kabarık bırakılmıştı. Elbiseye uyumlu olacak şekilde aksesuarlar da ayarlanmıştı, ayakkabılar sadece kalede yürümeye uygun olacak şekilde tıpkı elbisesindeki tül detayı gibi ipekten tasarlanmıştı ve korse bölümündeki gibi üzerinde altın rengi işlemeler vardı. Maskesi de buna uygun olacak şekilde seçilmişti, siyah üzerine altın işlemeler.
Angela tekrar derin bir nefes aldı ve hiç alışık olmadığı bu görüntüsüne baktı, o normalde ormanda rahat koşabilmek için uzun ve alt tabanı sert çizmeler giyerdi oysa ki şu an giydiği ayakkabılar neredeyse yok denebilecek kadar hafif ve nardindi. Yavaşça aynanın karşısındaki koltuğa oturdu ve hamam görevlisi kızların saçını yapışını izledi. Kızlar büyük bir sevinçle ve gururla önlerinde tüm güzelliğiyle oturan leydilerinin saçını yapıyor ve daha önce bu kadar güzel bir leydiyi nasıl oldu da fark edemediklerini düşünüyorlardı. Bir bilselerdi aslında Angela'nın orman kaçkını bir avcı olduğunu, odadan çığlık ata ata çıkarlardı. Angela boynuna sürülen vanilya, sandal ve gülün kokusuyla irkildi. Koku o kadar hoştu ki gözlerini kapattı ve bir an kendisini tıpkı evi yani ormandaymış gibi hissetti ama bu çok uzun sürmedi çünkü dudaklarının üzerinden geçen narin fırça darbesiyle gözlerini kırpıştırarak açtı, hizmetli kız tüm dikkatiyle öne eğilmiş kırmızının en tatlı tonlarından birisini Angela'nın dudaklarıyla buluşturuyordu.
Tüm bunlar devam ederken tam hamamın önünde duran at arabasının sesiyle heyecandan bir anda ayağa fırladı ve camdan aşağıya kendisini perdenin arkasına gizleyerek baktı. Gelen Arthur'du. Arthur da tıpkı Angela gibi üzerinde aynı renkleri taşıyordu. Uzun siyah deri çizmeleri diz kapaklarına kadar uzanıyor ve bu siyah çizmelere aynı tonda bir pantolon eşlik ediyordu. İçindeki siyah gömleğin üzerinde hemen iç ceketi tüm ihtişamını sergileyen altın tokalarla sıkı sıkı üzerine oturacak şekilde duruyor, onun üzerinde çizmelerine kadar inen altın rengi işlemeli uzun paltosu yer alıyordu. Son olarak ise kılıcını asmak için sağ omuzundan sol kalçasına kadar uzanan şerit halinde bir kemer bulunuyordu. Arthur silahının kabzasını da kıyafetine uygun olacak şekilde uç kısmı altın rengi ve geri kalanı siyah olacak şekilde seçmişti. At arabasının tam önünde yüzünde gergin bir ifadeyle Angela'yı beklemeye başlamıştı. Bir anlığına dahi olsa Angela bu manzarayı sevimli bulmuştu, kendi kendine kıkırdadı ve her şeyin tam olduğuna emin olduktan sonra dikkatli bir şekilde maskesini yüzüne taktı eline yelpazesini aldı ve son dokunuş olarak bir bukle sarı saçını işaret parmağına sardıktan sonra önüne bıraktı ve bir kuğu gibi süzülerek merdivenlerden aşağıya Arthur'un yanına gitti.
Arthur, asla ama asla böylesine nefes kesici bir görüntüyle karşılaşacağını düşünmemişti. İlk başta kendisine doğru süzülerek gelen kişinin Angela olmadığını düşünerek başını başka tarafa çevirmişti ama içinden tekrar kadına bakma isteğini bastıramamış ve tekrar baktığında onun Angela olduğuna adı gibi emin olmuştu. Gergin bir şekilde o kendisine doğu gelirken ellerini önünde sıkıca birleştirdiğinin bile farkında değildi ama tamamen yakına geldiğinde zaten artık düşünme fonksiyonunu tamamen yitirmişti. Parfümü eşsizdi tanımlayamıyordu, elbisenin ona olacağını düşünmüştü ama elbise sanki onunmuş gibi duruyordu ve kitleyici nokta ise maskesinin arkasından meraklı bir şekilde kendisine bakmasıydı.
İlk başta her şey normal gibi gelmişti Angela için ama sonrasında Arthur'un gerginliğinin fazla olduğunu fark etti ve istemsizce gözleri Arthur'un önünde sıkıca tuttuğu ellerine kaydığında başından aşağıya kaynar sular dökülmüş gibi hissetti. Karşısındaki ne sıradan bir elçi ne de orduda yüksek konumlu bir askerdi. Parmağındaki yüzüğüyle birlikte tüm ihtişamıyla bir lorddu. İşte şimdi nasıl oluyordu da bu kadar pahalı giysilere ve eşyalara sahip olduğunu açıklıyordu. Meraklı bakışlarını Arthur'un gözlerine kitlendiğinde, Arthur hala nefes dahi almadan Angela'ya bakıyordu. Arthur bu duraksamanın ardından hızlıca kendisini toparladı ve belini biraz bükerek eğildi ve Angela'nın bir elini tutarak selam verdi.
-Güzelliğinizle geceme ışık oldunuz leydim, izinizle size kaleye kadar eşlik etmek isterim.
Angela içten ama gergin bir gülümsemeyle bacaklarını kırarak başıyla selam verdi ve Arthur'un elini bırakmadan dikkatli bir şekilde arabaya bindi. Arabanın özel olarak hazırlandığı çok belli oluyordu. Arthur her şeyi detayına kadar düşünmüş gibiydi. Angela, kaleye kadar olan yolu göz teması kurmadan, gergin ve midesinde her geçen saniye yükselen bir bulantıyla tamamladı. Arthur yolculuk sırasında arkasına yaslandı ve bu gecenin hızlı bitmesi için içinden dua etmeye başladı.
Umarım beğenmişsinizdir! Yorum ve Votelerinizi unutmayın... :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Savaşçının Kalbi
FantasíaRible'ye soğuk bir kış vurmak üzeredir. Kral ve kraliçe kışı atlatmanın planalrı içinde boğulmuşken, bu krallıkta hapsolmuş Avcı Angela'nın omuzlarında ise çok daha ağır yükler bulunmaktadır. Mantıklı kararlar almak zorunda olan avcının önünde ise b...