Angela hışırtılı şekilde önünü kapatan dalları sağa sola ittirerek açarken oklar hala yanından vızıldayarak geçiyordu. Hemen sol çaprazında grubun lideri sırtında Eire ile arkasından geliyordu ve diğer adamlar... Bazıları son nefeslerini bir çığlıkla dünyaya haykırıyor ve okların ruhlarını öteki dünyaya taşımasına müsaade ediyorlardı. Angela ortasında kaldığı çıkmazdan bir kere daha tiksinerek koşmaya devam etti. Her şey bir anda olmuştu. Ani bir hareketle sağa dönüp çalıların içine atladı ve aşağıya doğru bükülen yoldan kendisini aşağıya bıraktı. Aşağıya kaydığı sürede ağaçlara çarpmamak için bir eliyle küçük hançerini toprağa sapladı ve yön verdi. Kafasını kaldırıp arkasına baktığında ise Eire ve grubun lideri dışında arkasında kimse yoktu. Diğer adamların siluetleri çalıların arasında uzaklaşırken Angela bir manevra daha yaparak bir kez daha sağ tarafa döndü ve ayakları sonunda düz zeminle buluştu, dengesini sağlayıp ayağa kalkarken, grubun lideri ve Eire ne yazık ki dengelerini sağlayamayıp Angela'nın üstüne doğru düştüler. Eire acı içinde çığlık atmak üzereyken iki eliyle ağzına bastırdı ve sırt üstü dönüp yavaş yavaş kararan gökyüzüne baktı. Rahatlamaya çalışarak derin nefes alıp verdi ama işe yaramıyordu. Sanki tüm bedeni çığlık atması için onu zorluyor gibiydi gözlerinden süzülen yaşlarla Angela'ya baktı. Angela ise Eire'yi hiç umursamadan gözlerini geldikleri yere dikmişti ve sanki bir şeyin gelmesini bekliyormuşçasına put kesilmişti.
-Tüm gün burada dikilip kalamayız Kara Tilki. Eminim diğerlerini öldürmeleri çok uzun sürmez, içlerinde Eire'yi görmediklerinde geri geleceklerdir. Hemen gitmemiz lazım orada dikilmiş neye bakıyorsun be kadın!?
-Sessizlik nedir bilmez misin? Ormana uzak olduğun çok belli.
-Ne geveleyip duruyorsun?
-Yaban domuzu.
Angela yavaşça eliyle biraz üst çaprazlarında duran yaban domuzu sürüsünü gösterdi. Sürü de tıpkı Angela gibi kitlenmiş onlara bakıyordu, Eire inleyerek yerinden kalkmaya çalıştı ama Angela ayağıyla adamın karnına bastırdı ve yerde kalmasını işaret etti. Grubun lideri elini silahına attığında ise tıslayarak bir ses çıkardı ve kılıcını çekmemesi için adama keskin bir bakış attı.
-Bir şeyler söyle avcı, elimiz kolumuz bağlı bu şekilde bekleyecek değiliz.
-Şu an için net bir şey söyleyemem ama eğer üzerimize doğru koşarlarsa ağaca çıkmak zorunda kalabiliriz ve ağaca çıkamıyorsak bir anda sağa veya sola geçin ani manevra yapabilecek kadar esnek değiller.
-Ya öldürürsek?
-Öldüremeyiz, en azından mızrağımız olmadan yapamayız ayrıca şu an orda en az 20 tane yaban domuzu var. Dua edelimde anneleri bizi tehdit olarak algılamasın yoksa az önceki okları yemeyi tercih edebilirsiniz.
Eire yavaşça Angela'nın bileğini kavradı ve kızın bakışlarını üzerine çekmeyi başardı. Adamın siyah saçları terlemiş alnına yapışmıştı, koyu kahverengi gözleri yerde yattığı için daha açık görünüyordu ama gözlerinin altı giderek morarıyordu. Seyrek şekilde nefes alıp veriyormuş gibi bir hali vardı. Dudakları biraz aralanmış ve susuzluktan tamamen çatlamıştı. Angela'nın beyninde birden adamın ağacın altında aynı şekilde yatan hali geldi. Hızlıca başını iki yana sallayarak bu düşünceden uzaklaştı ve elini adama uzatıp ayağını karnından çekti.
-Yavaşça uzaklaşırsak sanırım onlar için tehdit oluşturmayacağız. Karınları tok gibi görünüyor.
-Bunu nerden bilebilirsin ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Savaşçının Kalbi
ФентезіRible'ye soğuk bir kış vurmak üzeredir. Kral ve kraliçe kışı atlatmanın planalrı içinde boğulmuşken, bu krallıkta hapsolmuş Avcı Angela'nın omuzlarında ise çok daha ağır yükler bulunmaktadır. Mantıklı kararlar almak zorunda olan avcının önünde ise b...