6. Bölüm

217 24 3
                                    

Melek kasanın başına geçmiş telefonundan Almanca anlamadığım bir şeyler konuşurken kahvaltımı yapmaya devam ediyordum. Telefon konuşmasını bitirdikten sonra eline kağıt ve kalem alıp bir şeyler yazmaya başladı. Bir süre başını kaldırmadan öylece orada oturmaya devam etti. Ben ise o sırada kahvaltımı bitirmiş etrafı incelemeye koyulmuştum. Ayağa kalkıp hâlâ çalmaya devam eden müzik eşliğinde kafenin içinde dolaşmaya başladım. Anladığım kadarıyla bu kafe üç bölümden oluşuyordu. Bir tarafı benim oturup kahvaltı ettiğim yer, bir tarafı bahçeye açılan ve sanırım kış olduğu için pek kullanılmayan bahçe kısmı, diğer tafta da duvarın içine gömülmüş duvara boyunca devam eden içinde sıra sıra farklı farklı kitaplardan oluşan büyük bir dolap bulunuyordu. Hemen hemen birçok dilde kitaplar vardı. Sanırım gelen turistlere yönelik yapılmıştı.

Burada karşılıklı birbirine bakan masa ve sandalyeler de vardı. Kitaplarla dolu duvar boyunca ilerleyip Türkçe kısmını buldum ve elime bir kitap alıp okumaya koyuldum. Kitaba o kadar çok dalmıştım ki bir an da arkamdan omzuna dokunan bir elle irkilip arkamı döndüğümde bu gelen kişinin Melek olduğunu gördüm.

"Kusura bakma seslendim ama duymadın. Sanırım kitaba dalmıştın."

"Sorun değil."

"Yanlış anlama ama kutlama için bir grubun burada olacağını söylemiştim ya birazdan onlar gelecekler bu yüzden..."

"Anladım. Sorun değil daha sonra gelip kitabı bitiririm ben de."

"Tabi ki istediğin zaman gelebilirsin. Ama şu an maalesef bir şey diyemeyeceğim."

Kasaya ilerleyip parayı ödedikten sonra arkamı dönmüş ilerlerken bir an da içimden gelen bir hisle arkamı dönüp baktığımda Melek başını önünde ki bilgisayara gömmüş bir şeyler yapıyordu. Son kez etrafı inceledikten sonra çıkışta ki basamaklardan inip ilerlemeye başladım. O an da tam da gözümün üzerine bir kar tanesi düştüğünü fark ettim. Başımı kaldırıp baktığımda milyonlarca kar tanesinin zemine düştüğünü gördüm. İşte kar yeniden yağıyordu. Ama bu kez içimde tuhaf bir his vardı acayip bir şekilde kar yağıyor olmasından ilk kez rahatsız olmamıştım ama taki yanımdan geçen bir arabanın bütün sulu karları üzerime sıçratana kadar sürmüştü.

"İki dakika huzur vermediniz ama ya. Ne sevmesi kıştan haz etmiyorum işte."

O andan sonra yine söylene söylene evin yolunu tuttum. Karlı yolların arasında hızla sağıma soluma bakmadan ilerledikten sonra nihayet kapıdan içeri adımımı attığımda hâlâ elektriklerin gelmediğini gördüğümde öfkem giderek artmaya başlamıştı.

Şu an beni iyi hissettiren tek şey sanırım şömineyi yakıp sıcacık salonda oturmak olmuştu. Bir süre koltuğun başına geçip karşımda yanan dalgalanarak yükselen ateşi izlemeye koyuldum. İzledikçe anılar canlandı gözümde, bir yaz günü babamla hediyelik eşya dükkanındayım kapının önünde duran tabureye geçmiş gelen müşterileri, sokaktan geçen insanları izliyorum. Hava sıcacık, her şey çok güzel bazen deniz kenarına gidiyorum. Her şeyden habersiz, tüm olan bitenden bağımsız. Sonra aklıma Gamze geliyor ama bu kez çok daha farklı bu bir özlem değil. Sevgi değil. Bu sadece bir hayal kırıklığı ansızın hissettirmeden gelen bir fırtına sanki.

Bana bakıyor sonra ortadan bir an da kayboluyor ve sonra karşıma bir an da o çıkıyor. Melek. Merak etme diyor yakında seni cok daha farklı bir hayat bekliyor diyor. Ve tam o anda telefonumun sesiyle gözlerimi açıyorum.

Gözlerimi açtığımda şöminede yanan ateşin çoktan sönmüş ve tamamen küle dönüştüğünü hissediyorum. Sonra yanı başımda duran sehpanın üzerinde ısrarla çalmaya devam eden telefonumu alıp ekranda yazan isme bakıyorum. Arayan annem. Hemen açma tuşuna basıp telefonu kulağıma tutyorum.

Kış Meleği ( Tamamlandı. )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin