Günler sonra açılan telefonla rahat bir nefes aldı Rojda. "Neredesin? Çok merak ettim." dedi telaşla. Mustafa'yla kavga ettikten sonra öıkıp girmişti birkaç gündür arkadaşında kalıyordu adam. Arkdaşıyla konuşmuş haberlerini almıştı Rojda ama kocasının sesini duymuyordu günlerdir.
"Kapıdayım." dedi yorgun bir sesle Mustafa. Rojda koşarak kapıyı açıp kocasına sarıldı. Mustafa da gevşekçe elini sırtına koyup sıvazladı.
Rojda sorularını sıralarken içeri giren Mustafa koltuğa oturmuştu çoktan. Başını kaldırıp kadına baktı. "Biraz sessiz olur musun? Geldim işte buradayım." dedi. Hâlâ kızgın olduğu belliydi ama hiç yoktan gelmişti eve.
''Hâlâ kızgın mısın bana?'' diye yanında oturunca. ''Bilerek yapmadığımı biliyorsun. Bir anlık hata ettim işte.''
''Biliyorum farkındayım. Sadece bizim yüzümüzden ablamın ve abinin mutsuzluğuna sebep olduk. Tek düşündüğüm o.''
Rojda kafasını kocasının omzuna koyup gülümsedi. ''Bence üzülmene gerek yok. Onların keyfi yerindeymiş.''
''Nasıl yani?'' dedi Mustafa anlamamıştı. Ablasıyla dün görüşmüştü. Rize'ye geldiğini öğrendiğinde yanına gitmişti. Mutsuz ve morali bozuk gözüküyordu fakat yorgun olduğunu, bir sıkıntının olmadığını söylemişti. Rojda'yla barışması gerektiğiyle ilgili de uzun bir konuşma yapmışlardı.
''Bugün kardeşimle konuştum. Aralarının iyi olduğunu hatta aşık olduklarına dair bir şeyler söyledi.''
Avşin, aralarında bir tartışma olduğunu da söylemişti ama bunu söyleyerek üzmeye gerek yoktu Mustafa'yı. Avşin o kadar emin bir şekilde söylemişti ki aşık olduklarını tartışma umursanmaya değmezdi.
''Olabilir çünkü ablam da berdelin bozulmaması için baya ikna etmeye çalıştı beni. Abin de gelmiş sanırım ama babamla bir yere gitmişler görmedim.''
Rojda abisini görmek için yanına gitmek istemişti fakat hala kendisine kırgın ve kızgın olduğunu bildiği için cesaret edememişti.
''Belki de bizim sayemizde birbirlerini bulmuş oldular kim bilir?'' dedi Rojda. Mustafa da yorgunca başını salladı.
******************************************
Urfa'ya dönmelerinden bu yana birkaç gün geçmişti. Ayşem hâlâ çok yüz vermiyordu Fırat'a ama affettiği ve olayı olduğu gibi anladığına emindi Fırat.
Zaten Derya'da mesaj atmayı kesmişti. İşe yaramış olmalıydı Fırat'ın konuşması. Bundan sonra bir de onunla uğraşamazdı.
Tanışma olayı yarım kalmıştı. Fırat'ın bunu yarıda bırakmaya niyeti yoktu. Bir işe başlamışlardı ve en güzel şekliyle devam edecekti.
Yanındaki kumandayı alıp televizyonu kapattıktan sonra masada bir şeyler yazan karısına baktı. Koltuktan kalkıp yanına doğru gitti ve üstten kafasını eğip baktı. Önündeki kitaptan birkaç not alıyordu.
"İşin ne zaman biter?"
Ayşem, tepesinden gelen sesle irkilip ufak bir ses çıkardı. Kafasını kaldırıp kocasına baktı. "Napıyorsun ya ödümü kopardın!" dedi. Kalbi hızlıca atıyordu. Birkaç saniye sonra da sorusunu cevapladı. "Yarım saate biter sanırım. Niye sordun ki?"
"Eğer canın isterse bir şeyler izleyelim diyecektim." dedi Fırat. "Canım sıkılıyor."
Ayşem bir önündeki işe bir de saate baktı. Daha erkendi zaman vardı izlemek için. Hem ne zamandır keyifli zaman geçirmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARADENİZ'İ GETİR DE GEL
Ficção GeralKarşılıklı çekilen silahlar Rize'nin sessiz dağlarında, gürültüye sebep oldu. Bir tarafta Karadeniz gibi hırçın ve inatçı Kara ailesi, diğer tarafta ise Rıha gibi köklü ve yıkılmaz Güneri aşireti. Bu iki aileyi karşı karşıya getiren ise Doğu'yu yü...