''But when you walked out that door, a piece of me died''
Sevginin bir ışık düğmesi olduğuna inanırdım. Bir şeyler yanıp sönerdi. Birini bulduğunuzu bildiğiniz zaman yüzünüze sert bir tuğla çarpmış gibi hissedersiniz değil mi?
Bir uçak uçuşu gibi, türbülans var. Kavgalar. Anlaşmazlıklar. Sizi rahatsız eden küçük şeyler. - ki küçük değildir hiçbir zaman- davranışları, bakışı, hatta giydiği gömlek. Doğru seçimi yapıp yapmadığınızı merak etmeye başlarsınız. Bu kişiyle uçmaya devam etmek veya uçaktan paraşütle çıkmak. Atlamaya karar verirsem büyük bir mutsuzluk beni bekleyecek yine de er ya da geç kendi havaalanımda başka bir uçağa binerken bulacaktım kendimi. Kim bilir belki bu sefer türbülans olmazdı.
Aşk bir şeyler yapmamızı gerektirir haksız mıyım? Aşk fedakarlık ister ancak unutulmamalıdır ki, fedakarlık onun için yaptıklarınız değil kendiniz için yapmadıklarınızdır. Peki böyle bir durumda elimden ne gelirdi.. Fazla mı bencil biriydim. Kendi mutluluğum için sevdiğim adamı yakacak kadar kötü biri miydim? Hayır, değildim. Ben sadece kaybetmeyi göze alamayacak kadar aciz bir durumdaydım.
Tek bir gerçek vardı, insanların aşklarının peşinden sürüklenebileceği, acı çekeceği ve aşkın o zaman anlamı olacağı gerçeği.
Sartre'nin ''Birisini sevmeye çalışmak önemli bir işe girişmek gibidir bilirsin, hatta başlangıçta bir uçurumun üzerinden sıçramanın gerektiğin an vardır. Düşünmeye kalkarsa atlayamaz insan'' dediği yerde ellerimi saçlarımın arasına doldurmuş duruyordum. Belki de sıçramalıyım...
Bu aşağılık dünyada sonuna kadar savaş vermeye değen şeyler vardır. Ve sen Jeon Jungkook, sen buna değersin.
Başladığınız tarihi bırakır mısınız...?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Telepathy | Taekook
FanfictionJeon Jungkook dalgalı bir okyanustu, ona böylesine akmaktan korktuğum için olmuştu her şey. Ben şimdi korkmuyorum, nefesi nefesime karışırken bana can veren sevgilimle dünyayı karşıma alacak kadar korkusuzdum artık. Dolmasın o gözlerin bebeğim, gözl...