·2016·
Scorpius güzel, güneşli bir sonbahar gününde, bahçedeki sarı yapraklı koca ağacın altında uzanmıştı. Etrafa saçılmış kitapların yaprakları rüzgarla savruluyordu. Kuşlar ağacın üstünde uçuşurken neşeli sesler çıkarıyorlardı. Scorpius huzurluydu.
Annesinin sesini duyduğunda gözleri kapanmak üzereydi. Ona sesleniyordu. Scorpius uzun süredir bahçedeydi, annesi merak etmiş olmalıydı. Birkaç saniye sonra bahçeye çıkan mutfak kapısı kayarak açıldı ve annesi göründü. Üzerinde ılık havaya rağmen kalın bir kazak ve bir şal vardı; son zamanlarda çok üşüyordu.
Gülümseyerek yaklaşıp Scorpius'un yanına oturdu. Scorpius da dizlerinin üstünde yaklaşıp başını annesinin kucağına yasladı. "Benim güzel oğlumun uykusu mu gelmiş?" Annesi saçlarını okşarken mırıldandı. Scorpius gülümseyip gözlerini kapattı. "Son zamanlarda çok sessizsin," dedi annesi eğilip onu alnından öperken. "Yoksa canını sıkan bir şey mi var?" Scorpius'un gözleri istemsizce açıldı. Birden hızlanan nefesini kontrol altına almaya çalışarak telaşla başını iki yana salladı. "Hayır," dedi sesinin tonunu kaçırarak. "Ben çok iyiyim."
Annesi kaşlarını çattı. "Scorpius?" Scorpius yutkundu. "Sen gerçekten iyi olduğuna emin misin? Tuhaf davranıyorsun. Uzun süredir." Scorpius gözlerini kaçırıp annesinin kucağından kalktı. Omuz silkip hiçbir şey yokmuş gibi davranmaya çalıştı. Doğrusu, bu işte gerçekten berbattı.
Olayın üzerinden aylar geçmiş olmasına rağmen Scorpius hala ilk günkü gibi gergindi. Yani, tabii ki babasının Voldemort olmadığına artık emindi, öyle saçma iş mi olurdu? Ama insanlar pek de öyle davranmıyordu. Ayrıca yakında Hogwarts'a başlayacaktı ve en çok da o yüzden gergindi. Oraya gitmeyi her şeyden çok istiyordu ama diğer çocukların tepkilerinden de çok çekiniyordu. Bu endişelerini de kimseyle paylaşamıyordu çünkü ailesini üzmek istemezdi.
Annesinin sürekli onu sıkıştırması ve anlatmaya zorlaması, babasıyla birlikte sürekli fısır fısır konuşmaları da işleri kolaylaştırmıyordu. Scorpius belki ne olduğunu anlarım umuduyla gizli gizli onları dinlemeye çalışsa da, eh, o konuda da oldukça başarısızdı. Beceremediği işleri bir sıraya koysa sayfalar tutacağına emindi.
Annesi hala onu izliyordu. Scorpius dudaklarını büzdü. "Ben... heyecanlıyım sadece... Hogwarts'a gideceğim için." Ucuz atlattık. Annesi gülümsemeye başladı. "Ben de çok heyecanlıyım," dedi küçük bir çocuk gibi kıkırdayarak. "Ama küçük oğlumun bu kadar hızlı büyümesine dayanamıyorum." Scorpius'u kendine çekip sıkıca sarıldı. Scorpius'un dolan gözleri annesinin şalına aktı. Niye ağlıyordu ki şimdi?
Annesi Scorpius'u kendinden ayırıp yüzüne bakınca hüzünle ve anlayışla başını yana yatırdı. "Ama daha uzun süre birlikteyiz. Ağlayıp beni de üzme!" Scorpius burnunu çekip gözlerini kuruladı ve daha fazla saçmalamamak için yeniden annesinin dizlerine yatıp gözlerini kapadı.
Annesi hep yaptığı gibi saçlarını okşarken Scorpius'un en sevdiği küçüklük anılarını anlatmaya başladı. Asaları kapıp kaçtığı zamanlar, şeker istediği için ortalığı birbirine katması, banyo oyunları, babası onu uçurduğunda attığı neşeli çığlıklar, malikanenin altını üstüne getirmesi, büyükbabasını sinirlendirip sonra kıkır kıkır gülmesi...
Scorpius annesi anlattıkça neşeleniyordu. Annesi onu gıdıklarken kahkahalar arasında yerde yuvarlandı, zıpladı, dans etti. Hatta ağaca bile tırmandı. Annesinin öyle bir etkisi vardı işte. En kötü hissettiği zamanlarda bile Scorpius'u neşelendirmenin bir yolunu bulurdu.
Onlar kaynaşırken kapı yine kayarak açıldı. Sıkkın ve yorgun bir ifadeyle babasını gördü. Elinde bir Quaffle tutuyordu. Pekala.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
başlangıç · malfoy
Fanfiction"Annenin en çok hangi yanını severdim, biliyor musun? Her zaman karanlıkta bir ışık bulmamı sağlayabiliyordu. Dünyayı, en azından benim dünyamı, daha az - hangi kelimeyi kullanmıştın - kasvetli kılıyordu." "Öyle mi?" "Sandığımdan daha çok şey almışs...