✧hastalık

387 26 8
                                    

·2018·

Astoria'sız sabah sessiz geçiyordu.

Draco ve Scorpius kahvaltı yaparken genelde pek konuşmazlardı. Astoria orada olsa anlatır, güldürür, ortalığı ısıtmanın bir yolunu bulurdu. Ama o yokken Draco genelde gazetesini okur, Scorpius bazen ders kitaplarını inceler, bazen asasını sallar, bazen dalgın dalgın etrafı izlerdi. Masadaki eksiklik son zamanlarda kendini iyice belli etmeye başlamıştı.

O sabah Draco bir umut, Astoria uyandığında belki daha iyi hisseder, iyileşmiş ve dinç halde uyanır, beraber güzel bir kahvaltı yaparlar diye saatlerce başında uyanmasını beklemişti. Ama yok. Astoria bırakın uyanmayı hareket bile etmiyordu. Dingin ama derin bir uykuda gibi görünüyordu. Çok yorgundu.

Draco onun yanından ayrılmak istemiyordu. Gözlerini bir an bile onun üzerinden ayırsa önüne geçemeyeceği felaketler yaşanacak gibi hissediyordu. Böyle düşündüğü anlarda tüm vücudu korku tarafından ele geçiriliyor, Draco kasılıp nefessiz kalıyordu. Ya ona kötü bir şey olursa da Draco yanında olamazsa!

Beyni tekrar kontrolü ele almaya çalışırken Draco hemen Astoria'yı kontrol ediyordu. Nefes alıp almadığını, teninin sıcaklığını hissetmeye çalışıyordu.

Bu yaptığı saçmalık mıydı? Muhtemelen. Sonuçta, herhangi bir terslik durumunda, Draco ne yapabilirdi ki? Eve yatılı bir şifacı getirmek gerekiyordu belki de.

O yine kendi düşüncelerinde boğulurken, yatak odasının kapısı vurulmuş, Draco'yu yerinden sıçratmıştı. Scorpius kapının aralığından başını uzatıp kahvaltıya gelip gelmeyeceğini sormuştu.

Draco oğluyla yeterince ilgilenememekten nefret ediyordu. Bazen Astoria'yla ilgilenmek için bütün meşguliyetlerini bir kenara koyuyordu. Ama oğlu? Tabii ki onu kahvaltıda yalnız bırakmayacaktı.

Eleanor onlar için kahvaltı hazırlamıştı. Birkaç gün önce, yani Astoria'nın sıkıntıları iyice kendini belli etmeye başladığında, Draco Scorpius'la ilgilenmesi için gidip onu getirmişti.

Eleanor'dan hala hoşlanmıyordu, Eleanor da ondan. Ama Scorpius artık küçük bir çocuk değildi ve haklı olarak kendi evinde anlamsız kavgalar istemiyordu, hele ki annesi bu haldeyken. Söz konusu o olunca Draco ve Eleanor, sessiz bir anlaşma yapmış gibi ilginç bir uyumla beraber yaşamaya alışmaya başlamışlardı.

"Annem nasıl?" Scorpius kızarmış ekmeğinin kenarını didiklerken kafasını tabağından kaldırmadan sordu.

Draco, adeta kafasına vurur gibi beyninde yankılanan iç sesini susturup hiç dokunmadığı kendi tabağından başını kaldırdı. Eleanor'la göz göze geldi. Eleanor hafifçe başını sallayıp mutfaktan çıktı.

Scorpius gözleriyle onu takip etti. Ardından önüne dönüp sorar gibi babasına baktı.

Pek az konuşuyordu. Eskiden mutlaka anlatacak bir şeyler bulurdu. Artık annesi etrafta değilken bambaşka bir çocuk gibiydi. Onu böyle görmek Draco'yu yabancılaşmış hissettiriyordu.

Her gün Scorpius'un balkonundan defalarca havalanan baykuşu görüyordu. Oğlu sıkıntılarını babasıyla değil, başka birisiyle paylaşıyordu ve bu, Draco'yu içten içe yiyordu.

"Daha iyi," dedi Draco, yalan söylediği herhalde belli oluyordu. Bakışlarını tabağından ayırmıyordu ama göz ucuyla Scorpius'un sandalyesinde kıvrandığını fark etti. Ne oldu, der gibi baktı oğluna.

Scorpius yutkunup boğazını temizledi. "Acaba diyorum..." Sıkıntıyla dudağını ısırıyor, gözleri fıldır fıldır etrafta dönüyordu. Draco meraklandı. Devam etmesi için başını salladı.

başlangıç · malfoyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin