Bade anlatımlarını sevdiğinizi söylemiştiniz en son. Ben de arada sırada kullanma kararı alarak bu bölümü onun dilimden yazdım. İyi okumalar.
Bade'nin anlatımıyla...
Tam olarak nereden geldiğimi asla unutmamıştım. Unutmayacaktım. Unutmam mümkün değildi zaten. Boktan bir hayatın içinden, resmen bok batağının içinden çıkıp da gelmiştim bu akla hayale sığmayacak eve. Kader mi denir, yoksa farklı bir şey mi bilmiyordum ama uzun zamandır yaşadıklarım bana yaşadığımı, hatta nefes aldığımı hissettiriyordu. Mesela Fransa tatili gibi, mesela okula gitmem gibi, mesela sevdiğim erkekle birleşmemiz gibi. Uzunca bir süre ikimiz de birbirimize açılma konusunda sıkıntılar yaşamış da olsak, kaderin bize çizdiği çizgide tam da zamanında olmuştu, olmuştuk. Onun merhameti bu koskocaman eve sığacak gibi değildi. Bedeninden dışarıya çıkıyordu ve bir çok insana yetişiyordu. Mesela bu da, Erhan abinin ailesine yardım etmesi gibi.
Aklımdan bunları geçirirken realde alakasız bir işle uğraşıyordum. Bugün işteyken beni aramış, akşam dışarıya çıkacağımızı söylemişti. Ben de kendi çapımda hazırlanmaya çalışıyordum. Mesela şu anda oje sürmekle meşguldüm ama başarabildiğimi sanmıyordum. Mutfak masasına yerleştirdiğim sağ elimin parmaklarının üzerine sol elimle sürmeye çalışıyordum ama sürekli taşıyordu. Taştıkça silip tekrar sürmeye çalışıyordum, yine aynı şey oluyordu. Beste evde olsaydı bana kesin yardımcı olurdu ama işteydi. Hatta aksi gibi Mısra anne de evde değildi. İşleri olduğunu, onunla gidip gitmeyeceğimi sormuştu ama akşama dışarıya çıkacağımız için anca hazırlanırım diye düşünüp, onunla gitmemiştim.
"Senin ben oje gibi, gelmişini, geçmişini, şişeni, fırçanı, seni icat eden mahlukatı..." diye sıralarken kapı açıldı ve Aydın Alparslan mutfak kapısında gözüktü. "Napıyorsun sevgilim?" diye sordu gülerek. Kollarını birleştirip mutfak kapısına yaslandı. "Oje sürmeye çalışıyorum," dedim sinirli bir şekilde.
"Pek sürüyor gibi değildin ama. Daha çok anasına bacısına sövüyor gibiydin..." deyip yanıma gelmeye başladı. Sandalye çekip karşıma oturduğunda önce alnımdan öptü, sonra elimin üzerinden öpüp tırnaklarıma baktı.
"Kuaföre gitseydin? Hadi madem gitmedin, anneme söyleseydin. O da kendine süremez ama Beste'ye sürerdi..." dedi gülerek. "Kuaför aklıma bile gelmedi, annem de evde değil, Beste de işteydi..." Daha çok gülüp parmaklarımı tuttu, diğer eliyle oje şişesinden fırçayı çıkartıp tırnaklarıma getirdi. "Napıyorsun sevgilim sen?"
"Oje sürüyorum Bade, sövüyor gibi mi duruyorum?" dedi ciddi bir sesle. "Yok," dedim saf gibi, "Sövüyor gibi değilsin ama, şaşırdım..."
"Biz çok küçükken, babam da sık sık Fransa'ya giderdi. Beste babama çok düşkün, fark etmişsindir. O dönem Beste'de tırnak yeme hastalığı başlamıştı. Annem de onu bitirmek için tırnaklarını yemezse istediği renklerde oje süreceğini söylemişti. Alışveriş merkezine gidip binbir çeşit renk oje almıştık. Annem Beste'ye oje sürerdi, biz de Ayhan Mete'yle demir arabalarımızı boyardık o ojelerle. Hatta annem bazılarını saklıyor bile, en sevdiğimiz arabaları, en sevdiğimiz renklere boyadık diye çocuklarımıza hatıra bıraktığını söyler."
"Araba boyarken mi oje sürmeyi öğrendin?" diye sordum şaşkın şaşkın. "Araba boyarken artı, annemi hayranlıkla izlerken öğrendim. Küçükken Ayhan Mete'yle ikimiz annemle, Beste de babamla evlenecekti. Çocukluk işte, öyle derdik. Annemin her hareketini iyi biliriz o yüzden, babamın da biliriz ama annemin daha iyi biliriz. Beste hanıma oje sürerken dikkatlice izlerdim onu, o zaman öğrendim sayılır..." Bunları konuşurken bir elimi bitirip diğerine geçmişti bile. Gayet de güzel sürmüştü hatta. Bir tane bile taşırmamıştı. Tam sevilesi erkek anam bu çocuk. Annesinin ellerinden gidip öpesim geldi şimdi. "Beste bıraktı mı sonra tırnak yemeyi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEHZADE (Tamamlandı)
Novela JuvenilAydın Alparslan Dinçsoy'un hikayesidir. Meslek lisesinin devamı niteliğinde değildir, ama onu okuduktan sonra okumanızı tavsiye ederim. "Anne ben aşık oldum." diyerek girdim eve. "Anne." diye bağırmaya devam ettim. Dinçsoy silahlı kuvvetlerinin he...