"The Great Match"

22 10 11
                                    

Büyükbabam yanıma gelince çok şaşırmıştım. Dahası onun bir insan olmadığını düşünüyordum. Çünkü zindana girerken onu görmemiştim. Delirdiğimi düşünmüştüm. Daha sonra büyükannemin söyledikleri aklıma geldi. Bunun bedelini ödeyeceksin. Büyükbabam sakince yanıma gelip dizlerinin üzerine çöktü. Ve bana ölmesi mi kaybetmen mi diye sordu. Kalp taşımda kim yazıyor bilmiyordum. En çok kime değer verdiğimi de bilmiyordum.
Büyükbabam bunları anlamıştı ki konuştu. Kalp taşımda yazılı olan kişi babamdı. Babanın ölmesini istemek mi? Bunu asla yapamazdım. Onunla olan anılarımın bitmesi mi? Ölmeden birkaç saat önce bunu da yapamazdım. Büyükbabama baktım, zorlarsam belki bana acıyabilirdi. Ondan yardım istedim. Bana "Seni bir sınava sokacağım." dedi. Ben de onayladım. Bir anda kollarımı bağlı olduğum zincirlerden çıkardı. Bunu sadece göz teması ile yapması da dikkatimden kaçmamıştı. Ovuşturduğum bileklerimi tuttu. Büyükbabadan yayılan ışık sebebiyle gözlerimi kapattım. Açtığımda sarayın zindanında değil, sarayın arkasındaki küçük kulübede olduğumuzu gördüm. Tam karşımda duran asker beni görmeyip öylece içimden geçince korkmamış sadece büyükbabaya bakmıştım. O da şaşkınlık ile bana bakıyordu. Gözlerine sorgulayıcı bir tavır yerleştirip "Neden korkmadın?" diye sormuştu bana. "Yanımda görünmeyen bir varlık var ve benim konumumu sadece birkaç saniyede değiştirebiliyor. Sence korkmam gereken içimden geçen bir asker mi?" demiştim. Ardından tekrar bileğimi kavramıştı. Yine yer değiştireceğimizi  anlayıp gözlerimi kapattım. Açtığımda sarayda, zindanda bulunmam gereken yerdeydik. Ama karşımda bilekleri zincirlerle bağlanmış bir Soul daha vardı. Ama sanki herşeyi yok olmuş bir Soul'du. Karşımda biraz sonra idam edilecek olan bedenim vardı. Büyükbaba içimden geçenleri anlamış olmalı ki konuşmaya başladı. "Artık sende bir Ruhsun. Ne ölmesini ne kaybetmeyi istedin. Sen artık bedeni ölümsüz olan bir ruhsun. Şimdi bana her zaman yanında taşıdığın bir şey ver." demişti. Söyledikleri şeyler ilk başta şaşırmama sebep olsa da çok takılmadım. Bir saate idamım vardı çünkü. Ne verebilirim diye düşünürken babamın saraya ilk geldiğim gün verdiği gümüş toka geldi aklıma. Tokayı saçlarımdan kurtarıp büyükbabaya uzattım. Tokaya sakince üfleyip geri verdi bana. "Bu tokalı takarsan sadece ruhun olur. Çıkarırsan bedenin görünür olur. " dedi ve yok oldu. Kendimle başbaşa kalmıştım birazdan idam edilecek olan kendimle artık geri dönüşü yoktu. Yaptığım şeyden de pişman değildim. Tokayı çıkarıp tekrar bedenimde bulundum. Bedenimi görünür yaptım. Ardından idam için beni almaya gelecekleri zamanı bekledim. Biraz sonra askerler gelmiş, beni kollarımdan zincirden kurtarıp sürükler bir şekilde sarayın ortasına götürmüşlerdi. Halk meraklı izliyor ve boynumun bir an önce kesilmesi için dua ediyordu. Kısa bir konuşmadan sonra Simon emri vermiş ve cellat başıma gelmişti. Ellerim yere sabitlemeden hemen önce elimdeki tokayı saçlarıma geçirmiştim, ruhum özgür olmuştu. Cellatın kılıcı ile beni öldürüşünü daha doğrusu öldürdüğünü sanışını izlemek için bedenimin yanında durdum. Geri geri sayılmış ve kılıç boğazıma inmişti. Kanlar fışkırmış, sadece benim gördüğüm ruhani bedenimi damlamışlardı. Kendi ölümümü izlemiştim. İdamdan hemen sonra Simon halkı kutlama için sokaklara çağırmıştı. Herkes gittikten sonra da benim bedenim ibret olsun diye asılacaktı. Cellat kanımla dolmuş kılıcını alıp gitmişti. Sadece ben ve ölü bedenim vardı orada. Saçımdaki tokayı çıkardım ruhum tekrar bedenimle buluşmuştu. Ancak tuhaf olan şuydu ki ne boğazımdaki kesik vardı ne de başka bir yara. Gerçek bedenimdeyken aldığım yaralar iyileşmişti. Yerde kanda yoktu, idam edilmemiş gibiydim. Cellat gelmeden saraydan kaçtım. Ondan sonra büyükbaba yanıma gelmiş ve bana her şeyi öğretmişti. Bu sürecin yorucu geçmeyeceğini düşünmüştüm ama inanın bana ölümsüzlük ölümden daha zor. Dahası tekrar ölümlü olmak, bunu alışmamı çok zorlaştıracak."

Konuşmasını bitiren Soul ne zaman yanağına düştüğünü bilmediği gözyaşlarını sildi. Yanındaki iki bedene baktı. Mark'ın gözleri şişmiş ve hafiften kızarmıştı. Sanki biraz önce hüngür hüngür ağlamıştı. Lucia ise sadece bakıyordu, Soulun elindeki tokasına...

SOULHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin