Alone

19 2 0
                                    


"İdam günüm" dedi son kez gülümseyerek.

Ve boynuna saplanan bir bıçak. Aşık olduğu genç tarafından.
---------------------------------------------------

Kan vardı... Genç kızın boynundan sızan koyu kırmızı kan... Bir de bıçak. Tam kanın kaynağında sabitlenmiş. O bıçakta da bir el. Bıçağı saplayanın eli veya boynundan kan süzülen kızın aşık olduğu adamın eli. Bir el daha var. Ama bu el kanlı çamurlu ve parçalanmış. Bu el de bıçağı saplayan gencin yanağının üzerinde. Ve iki çift göz var. Birbirine en derinden bakan iki çift göz...

Sessizlik var, boğucu ve boş... Hafif bir rüzgar var, genç kızın boğazından akan kan bu yüzden sapıp bir kaç santimetre ileriye damlıyor olmalı...

Nereden çıktığı belli olmayan çiçek taç yaprakları var... Uçuşuyor ve etrafa sorumsuzca bir koku yayıyor. Çoğunluğu Alice'in üstüne düşüyordu... Koku ise Christopher'in üstüne yayılıyordu...

Hareket yoktu kimsede. Ses yoktu. Çiçekler, koku, Christopher ve Alice dışında herşey donmuştu.

Ağır ağır yayılan koku ve yavaşça Alice'in omuzlarına doğru düşen çiçekleri düşünürsek en hareketli şeyler gözlerdi. Christopher'in nefretle, Alice'in umutla titreyen gözleriydi.

Yumuşak bakıyordu Alice. Asla nefret yoktu, kin yoktu, kırgınlık yoktu, hayal kırıklığı... yoktu. Sevdiği kişi - ki bunu asırlarca yapmıştı- onu yok ediyordu. Belki de etmişti. Şuan karşısındakinin Christopher olmadığını biliyordu Alice. Aslında herşeyiyle Christopher'di o ama zihni Christopher değildi.

Derin bir nefes aldı Alice. Bir çağrı gibiydi bu nefes. Yardım çağrısı değil, çığırtkan bir çağrı değil, umut çağrısı değil; "Seni seviyorum" çağrısıydı bu.

Boynundan damlayan kana baktı sonra. Hızla birikiyor ve intihar ediyordu kanı. Kanı bile seni seviyorum diyerek damlıyordu adeta.

Güneşe doğru baktı bu kez de. Güneşe mi baktı bir daha asla hissedemeyeceği sıcaklığına mı acaba?

Güneşe inat dağların ve ağaçların arasından usulca baş çıkarmış aya baktı. Masumdu. "Keşke bende senin gibi olabilseydim" dedi içten içe Alice. Parlaklığını değil de verdiği huzuru özleyecekti Alice. Ay onun tüm dertlerini, sevinçlerini, umutlarını, hayallerini, aşkını dinleyen tek yoldaşıydı.

Usulca üstüne dökülen çiçek taçlarına baktı Alice. Bahar veya meyve çiçeği değildiler bunlar. Ölüm çiçeğiydiler. Ölümü çağırmaya, fısıldamaya gelmişlerdi belli ki.

Toprağa baktı. Birazdan ondan bir farkı olmayacaktı. Yada olacaktı. Kül olan günahkar bedenini toprak bile istemezdi.

Camdan usulca köşkü sarmalayan ormana baktı. Umuyordu ki Küllerini orası kabul ederdi. Yalnız kalmazdı

Kapattı gözlerini. Ormanın fısıltısını dinledi. Aşkının büyüklüğünü fısıldıyordu. Güldü usulca. Birileri günahkar ruhuna değil kalbine bakmıştı sonucta.

Açtı gözlerini. Cama baktı. Batan güneşin ışığıyla ahenk kurmuş, altın gibi parlıyordu. Yüzünü gördü altının içinde. Güzel bir kızdı Alice. Bunu kimse söylememişti ona. Kendisi de aynalarda sadece günahkar ruhunu gördüğü için bakmıyordu aynalara. Şimdi fark etmişti, o güzeldi. Ufak bir kırgınlık vardı iste simdi. Keşke bir kere Christopher fısıldasaydı güzelliğini. Belki o zaman ölmeden önce fark etmiş olurdu...

İşlemeli kapıya çevirdi gözlerini. Düşmanının külleri çıkıyordu oradan. Kazanmıştı, bu sefer o kazanmıştı. Kaybederek kazanmıştı Alice.

Ailesine baktı, ailesi olanlara. Yoksa çoktan unutmuştu öz ailesini. Onu istemeyen öz ailesini... Umarım mutlu olurlar dedi içinden. Umarım onlar mutlu olurlardı...

Boynundaki bıçağı sıkıca tutan ellerin sahibine baktı. En güzel hayatı da ona diliyordu. Umarım büyü biraz daha devam ederdi de o da diğerleri gibi unuturdu kendisini. Bu acıyı sadece kendi sırtlanmalıydı. Christopher mutlu olmalıydı.

Gözlerine baktı. Titriyordu. Uyanmıştı işte. Gitmişti büyü de yapanla beraber. Alice'i hatırlayacaktı yıllarca. Tıpkı Alice'in onu hatırlayacağı gibi.

Dudaklarına baktı usulca. Yalnız kalmışlardı. Hiç bir bütün olamamıs iki gencin dudaklari yalnızdı yine.

Bu sefer olmaz. Bu son sanslarıydı. Hiç beklemeden tutundu o dudaklara dudaklarıyla Alice. En azından romantik bir ölümü hak etmişti. Christopher'in küle dönecek bedenini izlemek yerine anın romantizmine dalıp acizce ölümünü izlemesini istememişti belki de...

İlk başta Christopher'in tuttuğu bıçağın üstündeki elleri yanmaya başladı. İcten bir yangındı bu. Sevindi buna Alice. Acıyı tek başına yüklenmişti. Yavaşça kolları küle döndü. Ayakları, bacakları, saçları, sırtı, bıçak saplı boynu... Yavaşça küle dönüşüyordu işte. Ölüm çiçekleri de teker teker her külü alıp gidiyordu. Her kül de anıları götürüyordu. Ve her anı kocaman bir hayatı... Dudaklarının temasını azaltarak geri çekildi Alice. Christopher'in gözleri gözlerine odaklıydı, burunları bir yap-boz gibiydi ve dudakları... Christopher olanları sindirmek için kapattı gözlerini. Biraz beklerse biterdi bu kabus degil mi? Açmadı, açmadı, açmadı. Açtı! Dudağının üstündeki dudakların yandığını hissettiği için açtı ve... Artık o dudaklar da yoktu. O kül olmuştu. Son kül parçasını da alıp giden ölüm çiçeğine baktı ve... Gözyaşını yerde kurumus olan kanın üstüne akıttı.

Yalnızlık vardı artık... Ağır ağır alınan nefesler yalnız, yerdeki kan yalnız, güneş yalnız, ay yalnız, çiçekler yalnız, toprak yalnız, köşkün etrafını saran orman yalnız, ormandaki yaprakların arasından usulca geçerek bir şeyler fısıldayan rüzgar yalnız, köşkün altın gibi parıldayan camları yalnız, kapısı yalnız, kapının icindekiler yalnız, Christopher yalnız, Christopher'in gözleri yalnız, dudakları yalnız, elleri yalnız, gözyaşı yalnız...

Ve Alice... O artık gerçekten Soul. Yalnızca Soul, yalnız Soul, yapayalnız Soul.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 07, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SOULHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin