Daughter

10 4 5
                                    

"Bunu artık saklamamın gereksiz olduğunu düşünüyorum çocuklar. Zaten ben anlatmasam bir kaç saat sonra başkası anlatacak" dedi Büyükbaba.

Aniden salona girmiş ve içeridekilere bir şey anlatması gerektiğini söyleyip onları teker teker oturtmuş, yaşlı bedeni ile beş adım sağa beş sola yürüyerek odayı turluyordu.

Odadaki herkes gergin ortamın farkındaydı. Hepsi merakla bakıyor, tahminlerde bulunmaya çalışıyordu. Ancak anlatacağı şeyleri hiç biri tahmin edemezdi.

"Ben" dedi büyükbaba. Sanki çok uzun bir konuşma yapmış gibi uzun uzun soluklandı.

"Benim ve büyükannenizin bir çocuğu vardı. Ve biz yıllar önce onu insan doğdu diye bıraktık. Savaş yıllarıydı kendini koruyamazdı. Onu terk etmek zorundaydık. Ama yanılmışız." dedi Büyükbaba.

Gözlerinin dolduğu çok açıktı. Kendisi insan olduğu için büyükannenin ruh olması pek bir işe yaramamış çocukları insan doğmuştu.

Herkes sessizce sadece dinliyordu. Hepsinin ağzı yüreğindeydi. Neden şimdi anlatmak istemişti ki? Yüzyıllar boyunca değil de şimdi anlatıyordu, bunun bir sebebi olmalıydı. Ama neydi?

"Tahmin edeyim, o şuan bizim çok yakınımızda. Ve sen ona herşeyi söyleyeceksin. Aramızda iki insan var hangisi? Christopher mı Simon mu?" dedi Mark. Sesi biraz yüksek çıkmıştı. Çünkü aklı almıyordu, bir babanın bir annenin çocuğunu terk etmesini aklı almıyordu.

Büyükbaba sessizliğini korurken Christopher konuştu.

"Yanılıyorsun Mark, üç insan var. Ben, Simon ve... Audra."

-------------------------------------------------------

"Anne, baba" diyordu Audra. Koşup iki bedene de sarıldı. Onlar kendisine sarılmamışlardı, bunu fark edince ayrıldı ikisinden de. Yıllarca hayalini kurduğu binlerce tepki vardı, ama bu asla onlardan biri değildi. O ailesinin ona sarılacağı, saçını okşayacağını düşünürken, ailesi sadece bakmışlardı. Sadece boş gözlerle bakmışlardı.

"B-beni tanıyamadınız sanırım, anne benim kızın Audra. Yemin ederim ki oyum. Yıllarca sizi aradım burada olabileceğinizi hiç düşünmedim." dedi genç kız. İçindeki son umut kırıntılarını kullanıyordu.

Ona boş bakan gözlere daha fazla dayanamayıp iki adım geriledi. Gülümsemesini yüzünden eksik etmiyordu çünkü, inanıyordu, ailesinin onu kabulleneceğine hâlâ inanıyordu.

"Seni kabul edemeyiz, git buradan." dedi babası.

Genç kız sendelemişti ama düşmedi. Dolu gözlerle tekrar ikisine baktı. Uğruna herşeyini feda edip, katil olmayı bile göze aldığı ailesi onu reddetmişti. Hem de duygusuzca. Bir iki adım daha geriledi. Bitmişti, tüm hayalleri, hayatı, her şeyi bitmişti.

Yere düşürdüğü hançerini aldı eline, madem kendisinin ailesi olmayacaklardı, o zaman hiç kimsenin ailesi olmayacaklardı.

Koşarak kınından çıkardığı hançerini babasının bedenine sapladı. "Öl, kızına aile olamıyorsan öl." dedi dişlerinin arasından.

Hançeri sapladığı yerden çıkarıp annesine döndü. Kadın dolu gözlerle ona bakıyordu, kızının bu davranışı onu paramparça etmişti. Kendine kızıyordu içten içe. Eğer onu bırakmasalardı böyle olmazdı. Onu katil yetiştirmezlerdi.

Anın şokundan çıkan kadın kocanını yanına çöktü. Adamın yarasına bakıyordu ki odanın kapısı aralandı. İçeriye giren bedenler ilk başta yerdeki ikiliye sonra Audra'ya bakıp yere çöktüler.

"Onu kurtar Soul, hafızana al. Onu oraya koyarsan ölmez. Ölmesine izin verme lütfen." dedi annesi.

Gümüş rengi saçları olan kız yerdeki kanlar içindeki bedene yaklaşıp elini kalbine koyup bedenin ağzına doğru yaklaştı. İki ağızıh arasında üç parmak mesafe varken ağzının içinde bir şeyler söyleyip güçlü bir nefes aldı. Aldığı nefes ile yerdeki bedenin ağzından peri tozu gibi sarımsı bulut yığını çıkıp genç kızın dudaklarına ulaştı. Genç kız tüm dumanı çektikten sonra yere çöktü.

Az önce yerdi duran beden bir anda yok olmuştu. Audra anlamıyordu sadece bomboş bakıyordu.

Annesinin herşeye rağmen şefkatli bir şekilde ona döndüğünü görünce içinden kendine küfürler saldırmaya başladı. Az önce babasını öldürmüştü. Yada yok etmişti... Daha ne yaptığını bile bilmiyordu.

"Audra, kızım."  dedi annesi. Sesindeki merhamet Audra'yı daha da dibe çekmişti. Elindeki kanlı hançere baktı ilk. Sonra kendine. Belki de dedi içinden, belki de bende gitmeliyim. Ardından hançeri kendi kalbine sapladı.

Kan akmıyordu. Şaşkınlıkla bedenine bakarken bir anda ayaklarından itibaren vücudunun dumana dönüştüğünü gördü. Tamamen duman olmadan önce ilk bir erkeğin sonra annesinin senini duydu.

"O bir ruh muydu? O bir ruhtu. Ruhlar gibi öldü." dedi erkek olan. Eğer bunu önceden bilselerdi onu da yanlarına alırlardı ve hepsi beraber yaşardı. Ama bilmiyorlardı...

Ardından annesinin sesini duydu "Benim yüzümden..." Her ne kadar annesine senin bir suçun yok demek istese de bu artık imkansızdı. Bedeni bir duman olup bu dünyayı terk etmişti.

"Audra, bitti, atlattın." dedi Raina. Audra geçmişini orada sıkışmadan atlatmıştı. Ama şimdi geçmişini düşünmekten normal hayatını yaşayamacaktı.

"Gördüğün herşeyi gördüm, onlara gerçeği ben anlatırım." dedi Raina. Audra'ya cevaplama hakkı bile vermeden devam etti cümlesine. "Dinlenmen gerek, bedenin çok yoruldu."

Audra'nın sessizliğini tamam olarak anlamış ve odadan çıkıyordu ki Audra'nın konuşması ile arkasını döndü.

"Ben, şimdi büyükbaba ve büyükannenin kızıyım yani, değil mi?" dedi Audra. Gördüğü bedenlerin onlar olduğunun farkındaydı. Raina başını yukarı aşağı sallayarak onayladı onu. Odadan çıkmaya yine hazırlanıyordu ki Audra yine konuştu.

"B-ben şimdi neyim?". Bu soru ile Raina'nin tüyleri diken diken olmuştu. Birine bu soruyu sorduran hayatın düzenine bir kez daha küfretti ve "İnsansın Audra, ruhlar ölürse insan doğar." dedi ve odadan ayrıldı.

------------------------------------------------------

"Ne yani şimdi yıllarca ruhları yöneten kişinin kızı Audra mı?" dedi Mark. Öfkeyle soluyordu. Raina onaylar bir kaç belirti çıkardıktan sonra ellerini mavi saçlarına attı. Sinirle geriye çekip bıraktı.

"Audra'nın yanına gidiyorum. Odaya gelmeyin." dedi ve ayaklandı oturduğu yerden.

Genç kızın yattığı odanın kapısına gelince derin bir nefes aldı ve gülümsemeye çalışarak girdi odaya.

"Benim süper güçlü sevgilim uyanmış, günaydın." dedi mutlu bir tavırla. Audra da ona gülümsemeye çalıştı ama şu durumda gerçekleştiremiyordu. Mark onu anlayıp yanında yere çöktü. Genç kızın bakışları mavi saçlı çocuğu şun üzerindeydi.

"Sor." dedi Mark. Kısa süre beraber olmalarına rağmen sevdiği kızı çözmüştü o. Audra söylemese bile davranışlarından onu anlıyordu. Genç kız kısa bir sessizliğin ardından derin bir nefes aldı.

"Alice'nin ruha dönüştürülmesi, Christopher'ın onunla yıllar önce de birlikte olması, Lucia'nın asker kraliçe olması, Simon'un onun eşi olması, Raina'nın gizli büyüler bilmesi, senin benim üniversiteme gelmen, benim seni yöneten insanın kızı olmam... Bunlar tesadüf olamaz. Biz neden bir araya geldik?" dedi Audra.

Sahi onlar neden bir araya gelmişlerdi?

SOULHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin