2.9

11K 830 614
                                    

Hayatımızdaki dönüm noktalarının aniden gelişen olaylara bağlı olmasından nefret ediyordum. Birkaç saat süren bir sınavın bütün hayatımızı etki altına alması oldukça saçma bir olay olmasının yanı sıra, stresli bir durumdu. Bu yıl sınava girmemeyi amaçlasam da vücudumda gezen stres bulutları daha gergin bir insan olmama sebebiyet veriyordu. Test kitabını açtığım anda, sınavda ne yapacağımı düşünerek kendimi strese sokuyordum. Bu yüzden derslere odaklanamıyordum. Sayısal öğrencisi olmama rağmen eşit ağırlıktan sınava girmek istiyordum. Yanlış seçim kurbanı olmaktan sıkılmıştım, yaşadığım stres nirvanaya ulaşmıştı. İçimi kasıp kavuruyordu. İyi şiirler yazmama rağmen sözel derslerde başarılı olamıyordum. Sayısal için yaratılmıştım lâkin eşit ağırlıktan girmek istiyordum.

Kafam çorbaya dönmüş bir şekilde önüme bakarken, aynı zamanda kahvemi karıştırıyordum. Kahve bağımlısı olduğumdan dolayı her teneffüste kahve içmezsem, rahatlayamıyordum. Sütlü kahveler vazgeçilmezimdi. Su içmeyi bile bırakabilirdim ancak kahveyi bırakamazdım.

Pekâlâ, abarttım.

Uzay yanımda otururken, ani bir hareketle elini belime götürerek, "İyi misin hayatım?" diye sordu. Bakışlarımı bir anda gözlerine doğru çevirdiğimde, başımı iki yana sallayarak zorla gülümsemeye çalıştım. "İyiyim. Dalmışım."

Uzay gülümseyerek önüne döndüğünde elini belimden çekmemişti. Kantinde bulunan öğrencilerin çoğu şaşkın bakışlarını ikimizin üzerinde gezdirirken, rahatsız olduğumdan dolayı bakışlarımı kaçırdım. Uzay oldukça sert bir çocuk olduğu için kimse kalkıp laf söyleyemezdi ancak önceden yakın arkadaş olduğumuz için herkes garipsiyordu.

Begüm yaptığımın yanlış olduğunu söylüyordu. Okuldaki imajımı Uzay'la çıkarak temizleyemeyeceğimi iddia ediyordu, oldukça haklıydı. Hatta bu yüzden daha kötü anılabilirdim. Sonuçta en yakın arkadaşlarımdan biriyle çıkıyordum.

Kafam öylesine karışmıştı ki mantıklı düşünme yetkimi kaybetmiştim. Uzay'a bir kez şans vermiştim. Şimdi istemediğimi söyleyemezdim. Bu çocuk oyuncağı değildi. Uzay iyi bir çocuktu, kalbini kırıp onu incitmek istemiyordum ancak sol tarafımda bir ağırlık vardı. Gereksiz bir şekilde kaygı yaşıyordum. Uzay'la çıkmam her şeyin daha da kötü bir hâle dönüşmesine zemin hazırlasa da okuldakilerin laf yapacağını sanmıyordum. Uzay'ın sert ve soğuk bir yapısı olduğundan dolayı kimse cesaret edemezdi.

Belki de yalnızlığımı kapatmak istiyordum.

Hiçbir erkek beni yürekten sevmemişti, hep yalnız hissetmiştim.

Babalarını erken yaşta kaybeden kızlar, bir erkeğe daha çabuk bağlanırdı. Belki saçma ama bir erkek tarafından sevilmeye ve kanatlarının arasında olmaya ihtiyacım vardı. Tek başıma ayakta kalacak kadar güçlü bir kız olsam da sevilmek istiyordum. Hiçbir erkek bana babam kadar değer veremezdi lâkin yıllardır içimde bastırdığım yalnızlığım beni rahatsız etmeye başlamıştı. Uzay'ı sevmek istiyordum, iyi bir çocuk olmasının yanı sıra bana değerli olduğumu hissettiriyordu.

Anonim de fazlasıyla iyiydi ancak karşıma çıkmamak konusunda ısrarcıydı. Oturup onu bekleyemezdim. Uzay'a şans tanımam gerekiyordu. Belki de âşık olacaktım. Zamanın bana neler göstereceğini kestiremezdim.

Begüm ve Ata karşımızda otururken, tatlı tatlı konuşuyorlardı. İkisinin birdenbire sevgili olması beni şoka uğratsa da, fazlasıyla yakıştıkları aşikârdı. Ata kahvesinden bir yudum alarak geriye doğru yaslandı. "Uzay ve Denisa... Kırk yıl düşünsem aklıma gelmezdi."

Uzay gülümseyerek bakışlarını bana doğru çevirdi. "Belli etmemek için uğraşsam da Denisa anlamış."

Begüm parlak tokalarla topladığı kahverengi saçlarını geriye doğru savurarak, bizi süzmeye başladığında aynı zamanda kahvesini karıştırıyordu. "Uzay'ın Denisa'yı gerçekten sevdiğine eminim ama keşke biraz bekleseydiniz. Daha Koray'dan yeni ayrıldı. Yine dedikodular dönecek."

Uzay yüzünü buruşturarak, elini sırtımda gezdirdi. "Ben olduğum sürece kimse Denisa'ya laf atamaz. Rahat olun."

Yanımızdan elinde yiyeceklerle geçen öğrenciler şaşkınca bize bakmaya devam ederken, kantindeki kahkaha sesleri kulağımı tırmalıyordu. Öğlen aralarında kantin gereksiz kalabalık oluyordu ve nefes almakta bile zorluk çekiyordum. Kalabalık alanlar bana göre değildi, kalbime iyi gelmiyordu.

Uzay'ın erkeksi kokusu burnuma gelirken, bu kadar yakın olmamız kasılmama sebep oluyordu. Aniden başını bana doğru çevirerek, burnunu saçlarımın arasında gezdirdiğinde, fısıldadı. "Saçların çok güzel kokuyor."

Birazcık yana kayarak uzaklaştım. "Öğretmen dolaşıyor. Bu kadar yaklaşma."

Ata gülümseyerek gözlüğünü çıkardı ve masaya bıraktı. "Çok tatlısınız ama Uzay libido killer bir insan olduğundan dolayı işiniz zor."

Uzay yüzünü ekşiltti. "Boş yapma."

Begüm hafifçe gülümseyerek kahvesini dudaklarına götürdü ve bakışlarını bana doğru çevirdi. "Denisa da Uzay da fazlasıyla gergin karakterlere sahip. Anlaşırlar mı, bilmiyorum." Bakışlarımı Uzay'a doğru çevirdiğimde gülümseyerek gözlerime bakıyordu. "Ben Denisa'ya gergin olamam. Ona tamamen pamuk gibiyim."

Şirince gülümseyerek, şımarır gibi arkama yaslandığımda nedensizce utandığımı hissetmeye başlamıştım. Normalde çabuk utanan biri değildim. Hatta hiç utanmazdım lâkin Uzay... sanırım beni heyecanlandırıyordu. Kendimi çözmekte zorlanıyordum.

"Denisa?" Aniden birinin nahif bir sesle ismimi zikretmesiyle bakışlarımı sesin geldiği yöne doğru çevirdim. Çift yeşil gözün beni karşılamasıyla duraksadım ve öylece gözlerine baktım. Parlayan gözlerini irislerime kadar ulaştırarak beni etkisi altında bırakmayı amaçlıyor gibiydi. Yüzündeki mutsuz ifade ve şişen göz torbaları dikkatimi çekmeyi başarmıştı. Gülümsemeye çalışarak, "Konuşabilir miyiz?" diye sorduğunda elinde okuma kitabı vardı.

Gözlerimiz birbirine kenetlenmişti. Başımı sallayarak, "Tabii ki Aden." dedim ve ayağa kalktım. Bakışlarımı Uzay'a doğru çevirdiğimde dudakları aralanmıştı. Bir şey söylemek istiyor lâkin kendini zor tutuyor gibiydi. Keskin bakışlarını Aden'in üzerinde gezdirirken, Aden sadece bana bakıyordu.

Ata gülümsedi ve elini kaldırdı. "N'aber Aden?"

"İyi." dedi Aden sessizce. Zorla gülümsemeye çalışsa da titreyen dudaklarını saklayamıyordu. Tekrardan kendini gülümsemek için zorladı ve elindeki kitabı göğsüne bastırdı. Hızlı adımlarla yanına doğru yürüdüğümde, yan yana kantinden ayrıldık ve koridora geldik.  

Sırtımı duvara yasladığımda Aden önümde duruyordu. Boyu epey uzun olduğundan dolayı, başımı hafifçe yukarıya kaldırarak gözlerinin içine bakıyordum. "Ne konuşacaksın?"

Aden elindeki kitabı bana doğru uzattığında, kaşlarımı kaldırdım. Cemal Süreya'nın Göçebe ismindeki şiir kitabıydı. Gözlerini, gözlerimde kenetleyerek, "Instagram hikayende kütüphaneni paylaşmışsın. Cemal Süreya'nın tüm kitapları varken, bunu göremedim. Tamamlamak istedim." dediğinde titreyen dudaklarını birbirine bastırıyordu.

Dudaklarım aralanırken şaşkınca suratına bakıyordum. Kitabı yavaşça elime aldığımda öylece kapağa baktım. Cemal Süreya, en sevdiğim yazardı ve sadece bu kitabını alamamıştım. Bu kadar ince düşünmesi beni şoka uğratmıştı. Öylece gözlerine baktığımda yüzünde buruk bir gülümseme oluştu. "Yani, Uzay yanlış anlamaz umarım."

Başımı iki yana sallayarak, "Yanlış anlaşılacak bir şey yok. Teşekkür ederim." dedim.

Aden gülümsemeye devam ettiğinde, titreyen dudaklarını ıslattı. "Rica ederim. İkinizin adına sevindim, çok yakışmışsınız."

"Teşekkürler."

Aden hafifçe koluma dokunduğunda, bakışlarımı kolumdaki eline doğru çevirdim. Gülümsemesi titrerken, "Mutlu ol, çok mutlu ol." diye mırıldandı. "Cemal Süreya'nın da dediğini gibi, Yanındaki seni mutlu ettiği sürece kalsın hayatında, zorlama kendini."

Zaman lazım sadece, unutacaksın. Nasıl unuttuysan çocukluğunu, kırılan oyuncaklarını. Kırılan kalbini de öyle unutacaksın.

inci kolyeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin