"Hadi Denisa, yapabilirsin."
Begüm sabahtan beri Uzay'dan ayrılmam için cesaret aşılıyordu. Bunu yapmam gerektiğinin farkındaydım lâkin vereceği tepki öylesine gözümü korkutuyordu ki zihnimdeki kötü senaryolara her saniye yeni bir tanesi ekleniyordu. Begüm'le her sabah ders başlamadan önce yaptığımız gibi bankta oturuyor, kahvelerimizi yudumluyorduk. Uzay yanımıza geldiğinde, yüzünde belli belirsiz bir gülümseme hâkimdi. Yanıma oturarak, "Nasılsın?" diye sordu. Aynı zamanda başını bana doğru çevirmiş, suratımı inceliyordu.
"İyi." dedim oldukça sakin bir sesle.
Begüm direkt ayağa kalkarak gülümsedi. "Ben sizi baş başa bırakayım o zaman." Yutkundum. Stresten avuç içlerim terliyor, kalbim yerinden çıkmak istercesine göğsümü sıkıştırıyordu. Begüm yanımızdan ayrıldığında arkasından öylece bakakalmıştım. Okula yeni giriş yapan öğrenciler zaman geçtikte artıyordu.
"Eee nasılsın? Dün attığın fotoğrafa eridim." dedi Uzay hafifçe gülümseyerek.
Bedenimi ona doğru çevirerek suratına baktım. "Seninle bir şey konuşmam gerek."
"Konuşalım." dedi başını hafifçe sallayarak.
Üzerimdeki tüm cesareti sözcüklerime dökmeyi amaçlayarak ciğerlerimi yakacak kadar derin bir soluk çektim. "Uzay ben seni sevemem. Pekâlâ, bana çok değer verdiğini biliyorum ama olmuyor. Lütfen beni anla. Hızlı karar verdim ve seni kırmak istemedim ama biz en başta arkadaştık. Olamayız. Bana kırılma lütfen."
Bir süre öylece suratıma baktığında bakışlarındaki anlamsızlık yüzünden ne hissettiğini çözemiyordum. Öylece gözlerimin içine bakmayı sürdürdüğünde bakışlarımı kaçırarak başka yöne doğru çevirdim. Ona karşı oldukça mahcup hissediyordum ve bu hiçbir şey gibi değildi. Çocuk oyuncağıymış gibi onunla çıkıp, birdenbire ayrılmam etik değildi. Gerçi yapacak bir şeyim de yoktu. Ani ve düşünmeden kararlar aldığımdan dolayı başıma birçok aksilik gelmişti. Bu da o aksiliklerden yalnızca biriydi. Boğazıma peşi sıra dizilen yumrular nefesimi daraltırken, muzdarip bir ifadeyle tekrardan gözlerine baktım.
En sonunda dudaklarını araladığında, "Tamam, önemli değil." dedi. Daha sonra ise ayağa kalktı. "Ben gitsem, iyi olacak."
Tam dudaklarımı aralayıp bir şey söylüyordum ki Uzay kelimeleri boğazıma dizerek ayağa kalktı ve hızlı adımlarla yürümeye başladı. Arkasından öylece baktığımda dudaklarımı büzdüm. İçeriye giren öğrencilere karışarak, merdivenleri çıkmaya başladığında adımlarından bile ne kadar kırgın olduğunu anlayabiliyordum. Kendimden nefret ediyordum. Kimseyi üzmeye ya da duygularını sömürmeye hakkım yoktu lâkin hata yapmıştım. İçimde büyük bir yeis oluştuğunda, ellerim buz kesmişti. Gözlerimi belirli bir noktaya doğru öylece sabitleyerek bakmaya başladım.
"Kız ne yapıyorsun burada?" Aniden irkildiğimde kalbim ağzımda atmaya başlamıştı. Başımı sesin geldiği yöne doğru çevirdiğimde, Ata'yı gördüm. Sırıtarak suratıma bakıyordu. Elimi kalbime götürerek sertçe yutkundum. "Geri zekâlı, ödüm koptu." O kadar derin dalmıştım ki bir anda birinin seslenmesi yüreğimi ağzıma getirmişti. "Neden birden sesleniyorsun?"
Ata gözlerini devirerek yanıma oturduğunda fazlasıyla rahattı. "Ya kanka ben Begüm'e hediye almak istiyorum ama ne hediye alacağımı bulamıyorum."
Kaşlarımı çattım. "Benden ne istiyorsun?"
Ata gülümsedi. "Allah'ın rahmeti ve bereketini. Ya of Denisa, ne isteyebilirim? Fikir istiyorum kızım. Ne alabilirim sence?"
"Bilmiyorum." dedim isteksiz bir sesle. Şu an kafam öylesine doluydu ki düşünme yetkimi kaybetmiş gibi hissediyordum. Bundan sonra ne yapacağımı bilmiyordum. En önemlisi, Aden'e nasıl davranacağımı kestiremiyordum. Büyük bir utancın pençesine düşmüştüm. Ata kolunu omzuma attığında, telaşlı gözlerle yüzüme bakıyordu. "Denisa, neyin var senin?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
inci kolye
Teen FictionKır beni ama sonra sarıl bana, hiçbir şey yapmamış gibi. Ben yine affederim seni. ©2021 | İrem Aydın