Nihayetinde tanıdık bir yer olan Pende köyüne vardığımızda, bir aya yakın zaman geçmişti. Yolculuk tahmin ettiğim de uzun sürmüştü. Kendime bir at bulabilmem iki haftadan uzun bir zaman almıştı. Ancak o zamandan sonra ilerleyişimize sürat katabilmiştik. Kolayca ürken, eski bir savaş atıydı bu. Hayvanın zor zamanlar geçirdiği belliydi. Normal şartlarda doğaya salınıp, kendi haline bırakılması gereken emekli at, ne yazık ki yeni görevimde bana eşlik etmek zorunda kalmıştı.
Yeni atım Keta ile iyi anlaşamamışlardı. Dörtnala ilerleyebilmek için sıklıkla tilkiyi kucağıcağıma almam gerekmişti. Hem tilkinin kokusundan hem de yaptığı yaramazlıklar yüzünden at sıklıkla huysuzlanmış ve hız kesmişti. Bütün sarsıntıya rağmen neşeli havasından hiç vazgeçmeyen tilki, oturduğu yerden atın yelelerini dişlemiş, burnu ile atın ensesini dürtüp durmuştu. Her şeye rağmen atın varlığı kesinlikle yolculuk konforumuzu ve hızımızı olumlu yönde değiştirmişti.
Yollarda ciddi bir asker trafiği vardı. Genel merkezlerden tüm ülkeye dağıtılan birlikler hiç durmadan yol tepiyordu. Sıklıkla önümüz kesilip, sorgulanmıştık. Tulga 'nın taşıdığı Kuvarsiam mühürü ile problemsiz bir şekilde bu engelleri aşabilmiştik. Üzerimdeki mavi renkli üniforma ve markinin mührü, Murnasil 'de aranan bir kaçak olduğum gerçeğini örten birer kamuflajdı. Yine de fazla dikkat çekmemeye özen göstermiştik.
Yol üzerinde uğradığımız köylerin bazılarında, meşhur rahipleri görebilme fırsatı yakalamıştım. Karşılaştıklarımın ilki, tıpkı Tulga 'nın tarif ettiği alev simgeli madalyonu takıyordu. Kendimi adamın üzerine atılıp, gırtlağına yapışmamak için zor durdurmuştum. Aç olduğum her bir bilgi kırıntısını adamdan sömürmek, cevapsız bütün sorularımı nihayete erdirmek istemiştim. Öte yandan rahip tam bir çılgın gibi davranmıştı. Köyün meydanında, kırık bir lehçe ile yağmurların müjdelendiğinden bahsetmişti. Tek gerçek tanrı dediği Viparok 'a dualar etmiş, eski lisanda bir şeyler gevelemişti. Viparok dediği her kimse on-ikilerden biri değildi. Adını ilk defa duyuyordum.
Rahibin saçmalıklarını uzaktan dinlemek başka bir şeydi, adamı kaçırıp sorgulamak ise bambaşka. Adam sıklıkla dindar köylüler tarafından hakarete uğramış, zaman zaman çocukların attığı taşlar ile tartaklanmıştı. Yine de pes etmeden konuşmasına devam etmişti. Köyde bulunan askerler, çıkabilecek bir arbedeye karşı adamı göz hapsinde tutuyorlardı. Eğer aynı saçmalıkları bir dirastyalı yapmış olsaydı, çoktan karanlık bir deliği boylamıştı. Tulga 'nın söylediğine göre, Kiviih ile Dirastya arasında bir çeşit diplomatik anlaşma imzalanmış olmalıydı. Saraydan haber alamadığımız için, bu sadece güçlü bir tahmindi, fakat askerlerin rahiplere dokunamamasını başka türlü açıklayamıyorduk. En güçlü tahminimiz, işler bu kadar karışıkken olası bir savaş başlatmaktan çekinmeleriydi.
Rahiplerin tutulduğu göz hapsi sebebiyle, askeri güçlerin dikkatini çekmeden onlara yanaşmanın bir yolunu henüz bulamamıştık. Güneye doğru ilerleyip, Murnasil etkisinin daha az olduğu yerleşim bölgelerinde şansımızın daha fazla olacağına inanıyorduk. Bu sebeple rahiplere bulaşmadan, son sürat yolculuğumuza devam etmiştik. Bu bölgelerde karşılaştığımız manzara ise, denetimsiz bir rahatlıktan ziyade, kaosun ta kendisiydi.
Pende 'yi ilk defa görüyordum ama yetimhane zamanından adını çokça duymuş, orada yaşayan insanlar ile tanışmıştım. Nehiryeli 'ne yalnızca bir kaç gün uzaklıktaydık. Bu bölgede olmak bir şekilde kendimi iyi hissetmemi sağlamıştı. Köyün patikasını takip edip, evlerin arasından geçerken normalde yaptığım gibi bakışlarımı önüme dikmemiştim. İlk defa insanların yüzüne bakıyor, tanıdık bir sima görüp göremeyeceğimi merak ediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EJDER RUH 2. KİTAP
FantasyMarver kendini, Dirastya 'nın tamamına yayılan bir isyanın ortasında bulacaktır. Yerel halk saraydan hesap sorarken, Marver hem güçlerini kontrol etmenin bir yolunu bulmak, hem de kaderin ona çizdiği rolü oynamak zorunda kalacaktır. Savaşı, aşkı, ih...