Gözlerimi açtığımda, altın kakmalı bir berjerin üzerinde uzanıyordum. Başım şiddetle ağrıyordu. Nerede olduğumu ve bu hale nasıl geldiğimi hatırlamam için bir süre zaman geçmesi gerekmişti. Doğrulmaya çalıştığımda, bedenimdeki her eklem sızılı bir isyan çıkardı. Daha bir oturur pozisyona geçmekten başka hiç bir şey yapamamıştım.
Çapulcuların lüks salonu, gün ışığı ile aydınlanmıştı. İster istemez gözüm yerdeki kül yığınına ve kendi kanımla süslediğim zemine takıldı. Midem bulanmıştı.
"Günaydın, uykucu" dedi aralık kapıdan salona giren Mora. "Demek geceyi atlattın"
Kız yanında getirdiği maşrapayı uzattı. Hiç beklemeden maşrapayı kurumuş dudaklarıma götürüp, ucuz, kırmızı şarabı kana kana içtim. Tekrar kıza bakabildiğimde, onun da çok iyi bir durumda olmadığını gördüm. Suratı eski çürükler ve şişlikler ile kaplıydı. Saysız defa dayak yediği her halinden belliydi. Hatırladığım kumral kısa saçları neredeyse neredeyse sıfıra vurulmuştu. Öte yandan gözleri hiç değişmemişti. O, büyük ela gözleri bir zeka pırıltısı ile bana bakıyordu.
"Günaydın" dedim tatsız bir sesle.
"Bir şeyler yemek ister misin? O zıpçıktılar, kileri tıka basa doldurmuşlar" dedi küçük servis masasının üstünden bir elma alıp karşıma otururken.
"Yiyebileceğimi sanmıyorum" dedim. "Kimdi onlar"
Bilinçsiz bir şekilde tekrar yerdeki kül yığınına doğru bakmıştım. Kız da bakışlarımı takip ederek, benimle birlikte liderden arta kalanlara inceliyordu.
"O" dedi bir baş işaretiyle külleri göstererek. "Üvey babamın sağ koluydu. Geçen haftalarda şüpheli bir şekilde öldüğünde ise kendini reis ilan ederek yerine geçti"
"Kaybın için üzgünüm" dedim.
Kız cevaben sadece omuzlarını silkmişti. Büyüdüğü şartlar, onu dışarıdan bir çelik kadar sağlam görünmesine sebep oluyordu ama kendisine sahip çıkmış, eski çete reisinin kaybı için üzüldüğüne emindim.
"En azından intikam için koşturmama gerek kalmadı" dedi umarsızca. "Burada ne arıyorsun, şapşal kahramanım? Şikayet ettiğimden değil..."
"Ondan önce, burada güvende miyiz, Mora? Diğer çapulcular geri dönmesin. Pek dövüşecek halde değilim" dedim.
"Her ne yaptıysan, donlarını ıslatmalarını sağlamışsın. Geri döneceklerini sanmıyorum. Dışarıda bana yan gözle bile bakabilen çıkmadı" dedi kız ciddiyetle.
"Sana mı" diye sordum.
"Şey... Bu kötü muhitleri bilirsin. Dedikoduculardan, yalancı ve sahtekarlardan geçilmez. Etrafta, adıma çalıştığın ve bana el sürenlerden intikam almak için geldiğin konuşulup duruyor" dedi sahte bir masumlukla.
"Ah... Senin için ne talihli bir dedikodu. Senden ne istiyorlardı" diye sordum.
"En nihayetinde üvey babam ile kavuşmamı, fakat öncesinde, çetenin gizli hazinesinin yerini söylemem için biraz uğraştılar" dedi kız elmasından gürültüyle bir ısırık alarak.
"Direnmiş ve söylememiş gibi görünüyorsun" dedim takdirle.
"Olbotto solomodom" dedi manasızca.
"Lokman, Mora. Önce yut" dedim.
"Elbette, söylemedim. Çünkü söylenecek bir hazine yok. Yine aynı dedikoducu şerefsizler, böyle gizli bir hazinenin varlığını ve yerini sadece benim bildiğimi etrafta yayıp durmuşlar" dedi bir başka büyük parçayı ısırarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EJDER RUH 2. KİTAP
FantasyMarver kendini, Dirastya 'nın tamamına yayılan bir isyanın ortasında bulacaktır. Yerel halk saraydan hesap sorarken, Marver hem güçlerini kontrol etmenin bir yolunu bulmak, hem de kaderin ona çizdiği rolü oynamak zorunda kalacaktır. Savaşı, aşkı, ih...