Yemekhaneden aldığım büyük bir kupa kök birası ile arka bahçede oturuyordum. Yine bir şeyler yemek için fazla gergin hissediyordum. Bir zamanlar, masallara konu olabilecek istikrarlı iştahım son bir kaç yılda tarih olmuştu. Açık havaya ve yalnız kalmaya ihtiyacım vardı. Bu gece yarısında, ruh sınavıma girecektim. Yarışmadan bu yana tam üç hafta geçmişti. Her bir günün her anı, ayaklarını sürüyerek yürümüştü zamanın kumsalında. Nihayet vakit geldiğinde, rahatlamak yerine kendimi bir uçurumun kenarında gibi hissediyordum.
Sonuç ne çıkarsa çıksın, testi almak zorundaydım. Yarım senedir Riviih 'de çakılıp kalmıştım. Bu, yola çıkmadan planladığımdan çok daha uzun bir süreydi. Üstelik Dirastya 'dan gelen haberler de hiç iyi değildi. Valar Sarayı, bölgedeki tüm birlikleri Murnasil etrafına çekmişti ve havaların tekrar ısınması ile isyan da hız kazanmıştı. Güney bölgelerindeki hemen hemen her yerleşim yeri bu baş kaldırıya katılmış, ülkenin kuzey batısına doğru ilerliyorlardı. Hem halk, hem de Valeria tehlike içindeydi. Riviih 'de daha fazla oyalanamazdım. Yapmak için geldiğim şeyi yapıp, sağ kalırsam da geri dönmem gerekiyordu.
Lezzetli içecekten büyük bir yudum alıp, kafamı boşaltmaya çalıştım. Sayısız karanlık olasılık, birer uğursuz sinek gibi ruh halimin etrafında vızıldayıp duruyordu.
"Selam, Marver. Sana şans dilemek için geldim" diyen çocuğun sesini işittim.
Gelen Lavert 'di. Yarışmadan bu yana çocuk ile konuşma fırsatı bulamamıştık. Birbirimizi koridorda gördüğümüzde, sessizce selamlaşıp yolumuza devam ediyorduk. Yarışmanın, sosyal düzenimde yarattığı değişiklik, sadece rahip ile selamlaşmamdan ibaret değildi. Tanımadığım kişilerden de rastgele baş selamları almaya başlamıştım. Kimse benimle ilgili şaka yapmıyor, ya da arkamdan fısıldamıyordu. Bivan bile benimle uğraşmayı bırakmıştı. Sosyal dışlamanın ortadan kalması, ancak ben Riviih 'den ayrılacağım sırada vuku bulmuştu. Gerçekten de dünyadaki en talihli insan ben olmalıyım diye düşünüyordum.
"Selam, Lavert. Bana katılmaz mısın" diyerek, geniş banka oturması için çocuğu davet ettim. "Ben de seni ruh taşın için tebrik ederim"
"Teşekkürler. İki gün oldu ama hala alışamadım" dedi çocuk beyaz ruh taşını okşarken.
"Nasıl bir şey? Yani onu takmak" diye sordum.
"Garip. Sanki ikinci bir aklın varlığı ile yaşamak gibi" dedi.
"Nasıl yani? Sana fikir mi veriyor" dedim çocuğa dönerek.
"Hayır, öyle değil. Sanki alelade aldığın kararlarda, hissettiğin duygularda bir başkasının izi var gibi. O kadar da kötü değil, iyi yanları da var" dedi çocuk.
"Neymiş onlar" diye sordum.
"Ben... Gözlük taktığımı biliyor muydun? Elbette bilmiyorsun. Onu yalnızca tek başımayken takıyordum. Biliyorsun, bir Drognar için böylesi bir kusur utanç vericidir. Ruh taşını aldıktan sonra, artık gözlüksüz de çok rahat okuyabiliyorum" dedi çocuk.
"Bunu duyduğuma sevindim" dedim biraz hayal kırıklığına uğrayarak.
Daha yararlı bir fayda işitmeyi bekliyordum.
"Sınav nasıldı" diye sordum.
"Rezalet. Bir daha böyle bir şey yapmak zorunda kalmayacağım için minnettarım" dedi.
"Neler oldu" diye sordum.
"En kötüsü içgörüydü. İnsan kendi hayatını dışarıdan izleyince, ne kadar korkak ve pısırık olduğunu fark ediyor. Bütün özgüvenin yıkılmışken, o habis enerji ile karşılaşıyorsun" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EJDER RUH 2. KİTAP
FantasiMarver kendini, Dirastya 'nın tamamına yayılan bir isyanın ortasında bulacaktır. Yerel halk saraydan hesap sorarken, Marver hem güçlerini kontrol etmenin bir yolunu bulmak, hem de kaderin ona çizdiği rolü oynamak zorunda kalacaktır. Savaşı, aşkı, ih...