Bir baston yardımıyla, rahibin yanında ağır adımlarla ilerliyordum. İki asker de mesafelerini koruyarak bizimle birlikte merkez tapınağa geliyorlardı. Süssüz, mermer yapıya girdiğimizde, geç vakte rağmen hala uyumamış olan bir kaç siyah cübbelinin etrafta dolandıklarını gördüm. Roshan, beni doğrudan giriş katındaki bir odanın önüne getirmişti. Kapıyı çalmadan içeriyi girdi.
Geniş oda, sade ahşap masalar ve sandalyeler ile dolu, içerisinde tek tük insanın kitap okuduğu bir derslik gibiydi.
"Sen" diye seslendi Roshan genç bir rahibi gözüne kestirerek.
Ayağa fırlayan genç, hızlı adımlarla bize doğru geldi. Çocuk benden daha büyük olamazdı. Bunun, yetişmekte olan bir rahip adayı olduğunu tahmin ettim.
"Buyrun, rahip" diye yanıtladı yanımıza gelince.
"Başrahibi uyandır. Rahip Roshan 'ın döndüğünü ve hayati bir meseleyi bekletmeden konuşması gerektiğini söyle" dedi tane tane.
"Elbette, rahip" diyen çocuk, açık bıraktığımız kapıdan hızla çıkarak, gözden kayboldu.
"Dovinus" diyen adam bir duraksadı ve etrafına bakındı. "Drognar, başrahip ile yalnız konuşsam daha iyi olur. İnatçı bir mizacı vardır. Benimle yalnızken biraz daha açık fikirli olacağını düşünüyorum"
"Öyle olsun" dedim.
Bitkindim ve ayakta zor duruyordum. Bir Riviih rahibi tarafından sorgulanmasam da olurdu.
"Size dinlenebileceğiniz bir odaya kadar eşlik edeyim" dedi Roshan.
Kapıdan çıktığımızda, iki asker bizi koridorda bekliyordu. Anlaşılan, başrahip burada bulunuş sebebimi onamadan, adamların peşimi bırakacağı yoktu. Rahibin arkasından, yine ilk kattaki odalardan birine kadar ağır aksak ilerledim. Bastonumun sesi, geniş koridorda gürültüyle yakınlanıyordu. Yol biraz daha uzun olsaydı, koca tapınakta uyanmadık insan bırakmayacaktım.
Roshan 'ın dinlenmem için seçtiği yer, bir toplantı alanı gibiydi. İçerisinde sayısız ahşap sandalyeler, banklar ve çok daha rahat olan deri kaplı koltuklar da vardı.
"Burası sosyal salon. Bu saatte kimsecikler olmaz, Drognar. Lütfen istirahat edin" dedi adam bir kanepeyi gösterirken.
Dinlenilme ihtimalimize karşı bana Drognar diye hitap etmeye başlayan rahibi ikiletmeden, geniş koltuklardan birine kendimi atıvermiştim. Rahat ettiğimden emin olan rahip, kapıyı kapatarak beni karanlık odada yalnız başıma bıraktı. Gözlerim her detayı seçebiliyordu. Duvara sabitlenmiş bir pano üzerinde, çeşitli simgeler ve yazılar görüyordum. Ne anlattıklarını yalnızca on-ikiler bilirdi. Basit bir köylü sınıfı olarak, okumak gibi bir meziyetim yoktu ama bazılarının altındaki simgeyi tanıyabilmiştim. Bir çember içerisindeki alev simgesi... Bu simge, göğsümdeki yanık izinin bir kopyasıydı ve Riviihli 'ler tarafından tarikat sembolü olarak kullanılıyordu. Parşömenlerin resmi bir duyuru olduğunu düşünüyordum.
Yorgundum ama uyuyacak kadar rahat hissetmiyordum. Başrahip ile olan görüşmenin neticesini bekliyordum. Eğer adam Roshan 'a inanmazsa, kapıda askerler ile ve belkide çok daha fazlasıyla başım derde girebilirdi. Üstelik böyle bir problemi, sonumu getirebilecek olan ejderha olmadan çözmeme imkan yoktu. Gözlerimi kapatıp, beni yatıştırabilecek hayaller kurmaya çalıştım. Elbette, aklımın ürettiği ilk sahnede Valeria 'nın yüzü vardı.
Roshan bir kaç saat sonra geri döndüğünde yalnız değildi. Sosyal salon 'un kapısından ilk önce saçsız, sakalsız yüzü olan ve toparlak yapılı bir rahip girmişti. Adamın kırışıklar içindeki yattığım yere bakan yüzü, hem meraklı hem de hoşnutsuz bir ifadeye sahipti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EJDER RUH 2. KİTAP
FantasyMarver kendini, Dirastya 'nın tamamına yayılan bir isyanın ortasında bulacaktır. Yerel halk saraydan hesap sorarken, Marver hem güçlerini kontrol etmenin bir yolunu bulmak, hem de kaderin ona çizdiği rolü oynamak zorunda kalacaktır. Savaşı, aşkı, ih...