Rahibin getirdiği kılıcı, doru atın koşumuna sıkıştırıp, bir hamlede eyere yerleştim.
"Konuştuklarımızı unutma, Marver" diye uyardı Tulga.
Heyecan ve gerginlikten midem düğüm düğümdü. Ağzımı açarsam, kelimeler yerine az önceki mantar çorbasının çıkmasından korkarak, bir baş sallaması ile adamı onayladım. Kuzey kapısına doğru atımı sürerken, bu noktadan sonra artık yalnız olduğumu farkındaydım. Elbette, içimdeki ejderhayı saymazsam... Karşımda ise yüzlerce eğitimli asker olacaktı.
Kapıya vardığımda, nöbet tutan delikanlıları, bütün havaları sönmüş, korku dolu gözlerle kraliyet askerlerine bakarken buldum. Kasabaya inen yamacın ağzını, bir insan sürüsü olarak doldurmuşlardı. Bayır aşağı dörtnala sürerek, zayıf kuzey kapısına ulaşmaları yalnızca on dakikalarını alırdı. Piyadeler ise kısa bir zaman sonra peşlerinden yetişebilirdi. Böylesi bir tehdit, gençlerin savaşçı olma istediği alıp götürmüş gibiydi.
"Kapıyı açın" dedim uzun boylu çocuğa.
"Delirdin mi yoksa gözlerin mi görmüyor" diye sordu çocuk kulaklarına inanamayarak.
"Arkamdan hemen tekrar kapatın" dedim duymazdan gelerek.
Arkadaşlarına baktıktan sonra, omuz silken çocuk "Can senin canın" dedi.
Kapıdan çıkıp, askerlere doğru atımı sürerken, sakin olan tek şey atımın adımlarıydı. Kalbim bir şenlik davulu gibi şiddetle atıyordu. İçimdeki ejderha özü ile dolu korum ise, bu davula tempo tutan titreşimler ile dalgalanıyordu. Ejderha dışarı çıkıp oynamaya hevesliydi. Bunun iyi bir haber olduğu nadir durumlardan birini yaşıyordum. Nehiryeli halkının ve benim kaderim, soğuk kanlı bir katil olan kötücül yanıma bağlıydı.
Askerler sakince düzenlerini koruyarak, onlara yaklaşmama izin verdiler. Aramızda bir on metre kadar kalınca, içlerinden bir atlı öne çıkarak, bana doğru ilerledi.
"Kasabayı sen mi temsil ediyorsun, çocuk" dedi sertçe.
Adamın üniformasından bir subay olduğu anlaşılıyordu.
"Evet" dedim sakince. "Nehiryeli sizinle pazarlık etmeye hazır"
Adam cevaben bir kahkaha patlattı.
"Tek istediğimiz, zamanından önce alınan çocukların ve tarlalara köle olarak gönderilen-"
"Beni dinle, ufaklık" diyerek sözümü kesti subay. "Eğer konuşmak istiyorsan, teslim olma şartlarınızı bildirebilirsin. Yok, hayali bir pazarlık hakkında konuşacağım diyorsan, kasabana dönüp bir hain olarak ölmeyi bekleyebilirsin"
"Kumandanım" dedim saygı ile. "Bu kasabada tek bir hain bile bulamazsınız. Bu insanlar, kuraklıktan, açlıktan, ölümlerden, ve kölelikten çekmiş, iyi kalpli insanlar. Hiç birisi kraliyetin düşmanı değil. Tek istedikleri adalet ve merhamet"
"Ah! Canlarım... Demek hepsi on-ikilerin pamuk kalpli, sevgili kulları" diyen adam, hakir gören gülüşünü yüzünde tutuyordu.
Birliğin ön sırasında, konuşmalarımızı duyabilen askerler de gülerek komutanlarına eşlik etmişlerdi.
"Kimse vergisini ödemekten gocunmuyor. Ellerinde ne var, ne yoksa vatanları için vermeye hazırlar. Tek istedik-"
"Bu konuşma beni sıkmaya başladı, çocuk. Git ve o hainlere söyle, eğer teslim olurlarsa en azından yargılanma şansları olur" diyen adam çoktan atını çevirmiş, safına doğru geri dönmeye başlamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EJDER RUH 2. KİTAP
FantasyMarver kendini, Dirastya 'nın tamamına yayılan bir isyanın ortasında bulacaktır. Yerel halk saraydan hesap sorarken, Marver hem güçlerini kontrol etmenin bir yolunu bulmak, hem de kaderin ona çizdiği rolü oynamak zorunda kalacaktır. Savaşı, aşkı, ih...