Bölüm 11: Yarım Dahne

393 83 8
                                    

Gecenin farklı saatlerinde beni uykunun kollarından koparan öksürüğüme pes ederek, tekrar dalmak için çabalamayı bıraktım.  Yatakta bir süre kendime gelmeyi bekledikten sonra pencereye giderek sokağı izledim. Yağmur durmuştu. Isı farkından buğulanmış cama parmağımla bir pati simgesi çizdim. 

"Acıktın mı" diye sordum bacaklarıma dolanan hayvana.

Keta da tıpkı benim gibi erkenden uyanmış, yeni güne hazır görünüyordu.  Yere eğilip, oyuncu hayvanın başını okşadım. Daha fazlası için sırt üstü uzanarak göbeğini bana doğru çevirdi. 

"Hadi... Boş midelerimizi dolduralım" dedim hayvana biraz zaman ayırdıktan sonra.


Mutfağa inip, eski günlerde olduğu gibi herkes için kahvaltı hazırlamaya koyuldum. Birliğin kileri de ülkedeki yoksulluktan nasibini almıştı. Lezzetli sosislerin, envai çeşit baharatların yerinde yeller esiyordu. Görünürde sadece yarısı boş bir patates çuvalı ile, daha da zavallı görünen soğan küfesi vardı. Neyse ki arka bahçede bulunan tavuklar, Keta 'nın yoğun çabalarına rağmen hala hayattalardı. Mutfak kapısından, kümesin olduğu alana çıkarken tilki de beni takip etti.

"Yumurtalar, Keta... Sadece yumurtalarını istiyoruz" diye tekrarladım.

Tilki beni duymamış gibiydi. Huzursuzca gıdaklayan ve çığlıklar atan tavukları göz hapsinde tutuyordu. Avına kitlenmiş ve paniklerinden sadistçe bir keyif alan o gözlerde tanıdık bir yan vardı. Başımı iki yana salladıktan sonra kendimi yaptığım işe vererek, taze yumurtaları alıp mutfağa döndüm.



Haşlanmış yumurta, çay ve biraz peynirden oluşan kahvaltım  o kadar da kötü değildi. Diğerlerinin uyanmasını beklememiştim. Dışarıda halletmem gereken işler vardı güne biraz erken başlamakta hiç bir sakınca görmüyordum. Öncelikle halletmem gereken şey, tekrar insan gibi görünebilmek adına terziye uğramaktı. Cebimde basit bir tunikten daha fazlasını alabilecek param yoktu. Tulga 'dan isteseydim, para sorununu hemen çözebileceğinden emindim, fakat bunu yapmaya hiç niyetim yoktu. Hem sade bir tuniği, artık parçası olmadığım birliğin üniformasına tercih ederdim. O yeşilleri gururla taşımak için belirli şartları sağlıyor olmak gerekirdi. 


Sessizce yaptığım kahvaltı sırasında, Bay Remve 'nin teklifini çabucak reddetmekle iyi bir şey yapıp, yapmadığımı sorguladım. Her ne kadar bir korucu olmayı özlüyor gibi hissetsem de, aslında derinlerde özlediğim şey başkaydı. Bana koruculuğu sevdiren adamı özlüyordum. Belki sonunda bir berduş olup çıkacaktım ama en azından asla elde edemeyeceğim bir hayalin gölgesini takip etmiyor olacaktım. Doğru bir karar vermiştim. Koruculuk meselesi gerçekten de benim için kapanmıştı.


Birlik binasından çıktığımda şafak yeni atıyordu. Terzinin bu saatte kapalı olduğunu biliyordum, fakat aklımda, daha önce uğramak istediğim bir durak daha vardı. Burnumun bana yol göstermesine izin vererek çamurlu sokaklarda ilerledim.

"Günaydınlar. İyi bir eleman için harcayacak yarım dahneniz var mıydı, fırıncı beyim" diye sordum.

Bütün sokak mis gibi mayalı ekmek kokuyordu. Daha önce yanında çalıştığım fırıncı, her gün doğumunda yaptığı gibi köylerden gelen un çuvallarını içeriye taşıyordu. Adam beni gördüğünde bir anda duraksadıysa da, yüzüne kondurduğu gülümseme ile bir tanışlık hissi suratını kapladı.

"Ah! Demek fırsatçı çırak geri döndü" diyen adam gülümsemesini korudu.

Buraya ilk geldiğimde tanışmıştım adamla. Fırıncının çırağı kaçıp gittiğinde, işlerinde yardımcı olmak için günlük yarım dahneye anlaşmıştım. Ondan istediğim fiyatın yüksekliğinden günlerce yakınmış olan adam, aradan geçen zamana rağmen bunu unutmamıştı.

EJDER RUH 2. KİTAPHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin