Herkese merhaba! Uzun bir aradan sonra neredeyse üç bin kelimelik bir bölümle geldim. Umarım özleminizi gidermeye yeter!
Bölüm şarkısı Conan Gray-The King.
İyi okumalar!
-Olanları Jimin'den daha fazla saklamak istemeyen Jungkook, Jiwoon ile yaptıkları konuşmayı defalarca düşünmekten neredeyse sabaha karşı uyuduğu için moraran gözaltıları ile soluğu genç öğretmeninin odasında almış, kapıyı çalmak için Taehyung'un içeride olmadığından emin olmak adına bir kaç dakika beklemişti.
Kimileri için kısa sayılabilecek bu zaman diliminde Jungkook kelimelerini seçmek için büyük bir çaba harcamıştı. Bir türlü cesaretini toplayıp kapıyı çalamadığı için kendine acıyordu fakat çekincelerinde haksız da sayılmazdı. Pamuk ipliğine bağlı ilişkilerinin ellerinden kayıp gitmesinden korkuyordu.
Jimin'e dün gece telefonlarını açmadığı o sürede Jiwoon ile birlikte olduğunu söylediğinde ne tepki verebileceğini bilmiyordu. Onun yerinde olsa muhtemelen sinirlenir, ona son bir veda öpücüğü verip vermediğini düşünmekten kendini alıkoyamazdı. Fakat Jimin ondan çok daha olgun ve çok daha mantıklı bir insandı. İşte bu yüzden kapının önünde elinde kitaplarıyla öylece dikilirken genç öğretmeni aniden kapıyı açtığında ve gülümseyen gözleri gözlerini bulduğunda zihnini bulandıran tüm tilkiler kaçışıvermişti.
Jimin sıcacık kahve mücevherlerini Jungkook'un geceyi andıran gözlerine sabitlemiş, dün gece telefonlarına çıkmamasının sebebinin erkenden uyumuş olması olabileceğini düşündüğünden gülümseyerek "Günaydın" diye mırıldanmıştı muzip bir şekilde "Birini mi bekliyordun?"
Jungkook hızlanan kalbini duymazdan gelmeye çalışarak "Aslına bakarsanız sizinle konuşmak için gelmiştim Bay Park." diye mırıldanmıştı "Müsait misiniz?"
Jimin bu sorunun ne anlama geldiğini çok iyi bildiğinden kimsenin duyamayacağından emin olmak adına "Yalnızım." diye fısıldarken öğrencisine içeri girmesini işaret etmiş, ardından kapıyı usulca kapatmıştı.
Jungkook odanın ortasında öylece beklerken Jimin zihninde kuyruk sallayan tilkileri daha fazla görmezden gelememiş derin bir nefes aldıktan sonra "Gerginsin..." diye mırıldanmıştı "Bir şey mi oldu, dün gece ne telefonlarıma ne de mesajlarıma cevap vermedin."
Jungkook da tıpkı öğretmeni gibi derin bir nefes alırken şu anda sigaraya ne kadar ihtiyacı olduğunu hissetmiş, parmakları istemsizce kabanının cebinde duran paketi sarmıştı. "Düşünüyordum." diye mırıldanmıştı çok geçmeden. "Sinirlenmenden endişe ediyorum fakat bilmeye hakkın var." diye devam etmişti sözlerine Jimin'in bu gizemli cümleler yüzünden ne kadar gerildiğinden bi haber.
Jimin masasının kenarına kalçasını yaslarken "Devam et lütfen." diye mırıldanmıştı. "Seni dinliyorum."
Jungkook sonunda bakışlarını ellerinden çekmiş, öğretmeninin kahverengi irislerine çevirmişti. "Dün Jiwoon bir mesaj attı, beni ne kadar özlediğinden bahsedecekti muhtemelen fakat bu işe bir son vermek adına ona buluşmayı teklif ettim."
Jimin duydukları karşısında hafifçe havalanan kaşlarının altında irileşen gözlerini Jungkook'un gergin yüzünde dolaştırmış," Seni aradığımda onunla mıydın? " diye sormuştu cevabını bildiği bir soruyu sormanın verdiği boşvermişlikle." Bu yüzden mi telefonu açmadın? Ben de çok çalıştığın için uyuya kaldığını falan düşünmüştüm."
Jungkook gözlerini ondan kaçırmış, derince bir nefes aldıktan sonra başını usulca aşağı yukarı sallamıştı. "Ona bizim için işlerin yürümeyeceğini, hayatımda başka biri olduğunu söylemeyi planlıyordum fakat attığın mesajı gördü." diye mırıldanmıştı ürkek bakışlarını öğretmeninin yüzüne çevirirken. "Kırılmıştı ve kızgındı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Louder Than Bombs
FanfictionPark Jimin'in sakin denizi, öğrencisi Jeon Jungkook'un hayatına girmesiyle hırçınlaşacaktı.