Yarabandı

723 98 166
                                    

Herkese merhaba! Bölümü yine bir Conan Gray şarkısı ile açıyorum. İsmi "Heather" , bölümü bu şarkıyla okursanız sevinirim. Şarkı bölümü yazmam için bir esin kaynağı oldu.
İyi okumalar!
-

O gece uyuşturmak için çabaladığı ne kadar his varsa hepsi birer birer uykusundan uyanıyor gibi hissetmişti Jungkook rüzgar gibi geçip giderken genç öğretmeninin yanından.

Saniyeler önce kelimeler sular seller gibi dudaklarından akıp giderken nasıl da zor gelmeye başlamıştı şimdi zavallıya bir adım bile atmak. Dakikalardır içeride hararetli hararetli tartışmalarına rağmen o leş kokuyu, ve sanki çamur dolu bir çukurun içinde tek başına açan bir çiçek gibi kokan öğretmeninin kokusunu daha yeni duymaya başlamıştı Jungkook.

Saniyeler önce sarhoş olduğuna yemin edebilecekken bir anda ayıldığı için sinirleri bozulmuştu zavallının. Tüm bu olanları ayık kafayla kaldırabileceğini düşünmüyordu çünkü. Ah ne çok nefret ediyordu bu çilek kokusundan. Keşke bu kadar sevmeseydi onu.

Bedenini ayakta tutmak için tüm enerjisini az önce harcamış gibi hissetmişti genç adam. Öğretmeninin karşısında dikilip tüm o kelimeleri söyleyebilmek için ne kadar uzun zamandır beklediğini düşünmüştü ardından. Sarı saçların altında iri iri açılmış gözler hala gözlerine bakıyor gibi hissetmişti. Bedeni zangır zangır titriyordu. Tüm sistemi iflas ediyordu sanki. Parçalara ayrılıyor, yavaş yavaş soğuk zeminle buluşuyordu benliği.

Tuvaletin kapısında hala kendisini bekleyen Min Sung'u gördüğünde istemsizce öğretmeni ile konuştuklarını duyup duymadığını merak etmişti Jungkook. Uzun boylu adamın silüeti attığı her cansız  adımda daha da aydınlandığında zar zor toparladığı gücüyle "Daha sonra..." diye mırıldanmıştı Jungkook. Sesi eski bir plaktan çıkıyor gibi boğuk ve cızırtılıydı.

Adamın güçlü kolları kendi cılız bedenini sardığında bir an için orada öylece durmanın hayalini kurmuştu. Biraz olsun nefes almak istiyordu. Huzurlu ve güvenli bir nefes almak istiyordu. Karşısındaki adam ise o kadar aceleciydi ki, farkında bile değildi kollarındaki gencin nasıl dağıldığını. Tutulmak istiyordu Jungkook. Güvenle, özenle sarılıp sarmalanmak istiyordu. Sevildiğini hissetmek istiyordu. Sevilmeye değer biri olduğunu bilmek istiyordu, bir oyun tahtası değil.

Min Sung'un iri elleri belinden kalçasına inerken "Pek iyi değilim Min Sung." diyip ağır hareketlerle bir sarmaşık gibi beline dolanan kuvvetli ellerden kurtulmuştu zavallı genç. Ne bekliyordu ki? Henüz tanışmışlardı ve adamı az önce alel acele tuvalete sürüklemişti. Ne sanıyordu? Ona aşık olduğunu falan mı? Tadına bakmak istiyordu sadece. Hepsi buydu. Bardan ayrılmadan önce Chin Sun'a bu adama numarasını vermemesini söylemeyi unutmaması gerektiğini tekrarladı kendi kendine.

Giderken arkasına bile bakmamış, Min Sung'un ne karşılık verdiğini dinlememişti bile Jungkook. Midesi bulanıyor, soğuk soğuk terliyordu. Kussa rahatlayacakmış gibi hissetmişti. Saçlarını tutacak kimsesi olmadan bir çöpün kenarında kussa daha iyi hissedebileceğini düşünmesi ne acıydı. Önceden 'iyi hissetmek' dediği şeyin nasıl hissettirdiğini düşündü bir anlığına. Bunun hiçbir faydası olmayacağını bile bile düşündü. Kendi elleriyle uçurumdan itiyordu sanki bedenini. Kaybolmuş gibi hissediyordu Jungkook. "Kendimi kaybettim."

Tek istediği bir an evvel bu cehennem çukurundan çıkıp gitmekti ama bu gece kaçıncı kez olduğunu bilmeden isminin kulaklarında yankılanmasıyla lanet etmişti adına ve tıpkı yanağına bıraktığı gibi hayatına da derin bir iz bırakan babasının isim tercihine. "Jungkook! Nereye böyle aceleyle!"

Derin bir nefes alıp arkasını döndüğünde öğretmenlerini başıyla hafifçe selamlamış "İyi eğlenceler efendim." diyip gülümsemişti zorla. Elinden geldiğince kibar olmaya çalışıyordu bu durumdayken bile. Midesi git gide daha da kötüleşiyordu, koca bir cadı kazanı gibi kaynıyordu sanki, fokur fokur.

Louder Than BombsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin