Lafı fazla uzatmadan bölüm şarkısını ve sizi bölümle başbaşa bırakıyorum
Troye Sivan-Strawberries & Cigarettes
-Sanki birbirinden hiç ayrılmak istemiyormuş gibi sıkıca sarılan bedenleri beyaz çarşafların arasında usulca nefes alıp verirken sarışın olanın gözkapakları ağır ağır aralanmış, kahverengi mücevherler güneşi selamlamıştı tüm güzelliğiyle.
Huzurla inip kalkan göğsünün üzerinde dinlenen yorgun bedeni incelemişti bir süre genç adam. Tüm bunların bir rüya olmadığına inanmak istiyordu. Sevgilisinin, tenine dökülen koyu kahve tutamlarını okşadı narin parmaklarıyla bir süre. Sonra gözlerini genç olanın güneşin bile imrendiği o pürüzsüz tenine çevirdi.
Dün gece yağan yağmurdan eser kalmamıştı. Dışarıda yeni günü kutlarcasına ötüşen kuşlar ikisi için bir aşk şarkısı mırıldanıyormuş gibi hissetmişti Jimin. Beyaz güvercinler yine penceresine konmuş usulca cilveleşiyordu.
Parmakları küçüğünün çıplak sırtında narince dolanırken istemsizce kıvrılmıştı dolgun dudakları. Dün gece nasıl da öpücükleriyle örtmüştü güzel tenini. Hatırladıkça karnındaki kelebekler tüm vücudunu sarıyor, tatlı bir öpücük bırakıyordu sanki kalbine.
"Sonunda..." diye mırıldanmıştı kendi kendine sarışın olan. Bir yandan da tenine dökülen tutamları okşuyordu. "Sonunda huzuru tadıyoruz birbirimizde." diye devam etmişti sözlerine. Tanıştıkları andan itibaren bir türlü soluklanamayan kalpleri nihayet birbirini kucaklamış, sıkı sıkıya sarılmıştı.
Derin bir nefes almış, ardından sevgilisinin yumuşacık saçlarına bastırmıştı dolgun dudaklarını genç adam. Huzuru iyice içine çekmiş, derince bir nefes almıştı yüzü hala küçüğünün saçlarında gömülüyken.
Kollarının arasındaki beden huzursuzca hareketlendiğinde "Uyu güzelim." diye mırıldanmıştı sarışın olan, parmakları hala cennetin emanetleri olan tutamlardaydı.
Tanrı onları seviyor olsa gerek, bugün resmi tatil olduğu için huzurla uyuyabilirler, tüm gün yataktan çıkmadan tembellik edebilirlerdi. Fakat Jimin'in yapması gereken pek çok şey vardı. Her ne kadar istemese de kollarının arasındaki güzelliği dün gece aşkı iliklerine kadar hissettikleri cennetlerinde yalnız bırakmak zorundaydı.
Ona güzel bir kahvaltı hazırlamalı, yatağa kadar getirmeli, hatta küçüğü izin verirse elleriyle beslemeliydi onu. Dün gecenin yorgunluğunu, ağrılarını hafifletmek için elinden geleni yapmalıydı. Birer birer kondurmalıydı öpücüklerini yumuşacık tenine.
İşte sırf bu sebepten, biraz olsun katlanmalıydı kalbini düğümlediği o güzel kalpten uzak kalmaya. Küçüğünün beline sarılan kollarını usulca uzaklaştırmış, huzursuzca kıpırdandığında ise uyanmaması için dua etmişti son zamanlarda varlığına her zamankinden daha çok inanmaya başladığı Tanrı'ya.
Ağır hareketlerle sessizce giyinmiş, sevgilisinin üzerini örttükten sonra saçlarına şefkat dolu bir öpücük kondurmuştu genç öğretmen. Kapıyı kapatmadan önce son bir kez yaşananların bir rüya olmadığına inanmak istercesine küçüğünün üzerinde gezdirmişti gözlerini genç adam.
Ardından neşeli adımlarını mutfağa yöneltmiş, buzdolabından çıkarttığı malzemeleri birer birer tezgaha dizmişti. Kahvaltı için ne hazırlayacağına karar vermeye çalışırken Jungkook'un sevdiği yiyeceklerden bi haber olduğunu fark etmiş, bir anlığına hüzünlenmişti. Neyse ki, çok uzun sürmemişti bu hüzün dalgasının etkisi. Her şeyiyle onu zihnine kazıyacağı daha pek çok gün vardı önlerinde. "Ben de bir sürü şey hazırlarım o halde." diye mırıldanmıştı kendi kendine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Louder Than Bombs
FanfictionPark Jimin'in sakin denizi, öğrencisi Jeon Jungkook'un hayatına girmesiyle hırçınlaşacaktı.