Hemen geleceğim demiş miydim? İşte geldik burdayız. Ben, Jimin, Jungkook ve tabi bir de libidolarıı
-Kuşlar günün aydınlandığını müjdelercesine ötüşürken zeytin karası gözler de yavaş yavaş aralanmış, günün ilk ışıklarını selamlamıştı. Fakat onun güneşi gökyüzünde değil, hemen yanı başında, kollarının arasında huzur dolu uykusundaki öğretmeninden başkası değildi.
"Günaydın sevgilim." diye mırıldanmıştı Jungkook, Jimin'in onu duyamayacak kadar derin bir uykuda olduğunu biliyordu.
Güneşin usulca öptüğü sarı saçlara minik bir buse de kendisi kondurduktan sonra yavaşça Jimin'in başını yastığa bırakmış, lavaboya yönelmişti. Aynadaki yansımasıyla göz göze geldiğinde gülümsemiş, ne kadar şanslı olduğunu kendi kendine mırıldanmıştı.
Şu anda hayatını tekrar doğanın en güzel renklerine boyamayı başarabilmiş o güzel kalbin evinde olmak, ona kahvaltı hazırlamak bile bir rüyadaymış gibi hissettiriyordu genç olana. Kırk yıl düşünse aklına gelmezdi böylesi bir şans.
"Bir bakalım..." diye mırıldanmıştı buzdolabını karıştırırken. "Sanırım bunlar işimize yarar."
Sevgilisi uyanmasın diye ardı ardına dua ettiği dakikalar son bulduğunda masaya şöyle bir göz gezdirmiş, gururdan kabaran göğsü ile yatak odasının yolunu tutmuştu genç olan.
Yatağa usulca tırmandıktan sonra tıpkı bir kedi gibi sevgilisinin yanına sokulmuş "Hayatım" diye mırıldanmıştı kendi söylediği şeye kıkırdamadan hemen önce.
Öğretmeni yatakta bir sağa bir sola döndüğünde dağılan saçlarını usulca düzelttikten sonra şakaklarına, göz kapağının hemen yanına sıcacık bir öpücük kondurmuş "Uyanma vakti sevgilim." diye mırıldanmıştı genç olan.
Kahvenin en sıcak tonu dünyayı selamlamaya karar verdiği anda ona gülümseyen bir çift siyah gözle karşılaştığında istemsizce gülümsemiş, yattığı yerde hafifçe doğrulmuştu sarışın olan. "Günaydın." diye mırıldanmıştı neşeli fakat boğuk bir sesle. "Bu güzel kokular mutfaktan mı geliyor yoksa?" diye devam etmişti sözlerine gece gözlüsünün saçlarını narin parmaklarıyla okşarken.
Jungkook al al olmuş yanaklarını saklama gereği duymadan tüm sevimliliği ile başını aşağı yukarı sallamış "Biraz erken uyandım, yanından ayrılmak hiç içimden gelmiyordu ama senin için kahvaltı hazırlamak istedim." diye karşılık vermişti. "Oyalanmadan gel olur mu?" diyip sevgilisinin minik burnuna tüy gibi hafif bir öpücük kondurmuş, onu hazırlıksız yakalamanın verdiği neşeyle seke seke mutfağa yönelmişti.
Jimin ise elleri alev alev yanan yanaklarında bir süre öylece kala kalmış, ardından aynadaki yansıması ile göz göze geldiğinde kendi haline gülmeden edememişti.
Elindeki acemice sarılmış sargıyı ıslatmamaya özen göstererek elini yüzünü yıkayıp bir nebze tazelendikten sonra neşeyle mutfağa yönelmiş hala tezgahta bir şeyler ile uğraşan sevgilisinin beline sarılıp mırıldanmaya başlamıştı Jimin "Kahvaltı harika gözüküyor, ellerine sağlık miniğim." Sevgilisinin yüzünü göremese de gülümsediğinden adı gibi emindi.
Böyle huzur dolu bir sabaha uyanmayalı yıl olmuş gibi hissediyordu ikisi de. Yine de Jungkook'u rahatsız eden bir şey vardı. Gözlerini sevgilisinin sargılı elinden bir an olsun ayırmadan konuşmaya başlamıştı. "Hastaneye gitsek iyi olacak."
Bu meselenin açılması aynı sebepten olmasa da Jimin'i de huzursuz etmişti. "Kendim halledebilirim, bundan daha büyük bir problemimiz var bana kalırsa." diye karşılık vermişti genç olana. Odaklanması gereken konular hakkında konuşurken hep yaptığı gibi zar zor tuttuğu çubukları usulca masaya bırakmıştı. "Eninde sonunda Taehyung ile yüzleşmemiz gerekecek." derken burnundan soluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Louder Than Bombs
FanfictionPark Jimin'in sakin denizi, öğrencisi Jeon Jungkook'un hayatına girmesiyle hırçınlaşacaktı.