Herkese merhaba! Bu aralar ilham perilerim hiç beklenmedik şekilde yanımdan ayrılmıyor, ben de fırsat bu fırsat kelimelere döküyorum bana verdikleri ilhamı.
Satır aralarında buluşmak üzereBölüm şarkısı Alec Benjamin-Let Me Down Slowly
-Kalbinden zihnine akan düşüncelerle dolup taşan başını daha fazla taşıyamıyormuşcasına yere, birbirine çarpa çarpa attığı adımlarına indirmişti Jimin. Koşarak geldiği yolu üzerine örtülen ölü toprağıyla yürüyordu şimdi.
Canı bir sigara yakmak istemişti, her ne kadar işe yaramayacağını bilse de kanına karışan nikotinle acısını hafifleteceğini düşünmüştü Jimin bir an için.
Alkolün bile uyuşturamadığı zihnine biraz olsun söz geçirememişti sigarası. Sanki tütün alev aldıkça acısı da git gide körükleniyor gibi hissetmişti.
Kalbi taşıyamayacağı kadar ağırlaşmıştı ve kucağını açtığı ne var ne yoksa alev alev yanıyordu sanki kalbiyle birlikte. Öyle ki bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında bir kaldırım taşına çöküp oturmayı bile düşündü Jimin.
Tüm benliğini saran bu yangına çare olur muydu Tanrı'nın bereketi?
Yanından ona sorgulayan, acıyan gözlerle bakan insanlara aldırmadan bakışlarını gökyüzüne çevirmişti Jimin. Şu an Tanrı' ya yalvarmanın tam sırasıydı. Şimdi duymayacaksa sesini, ne zaman duyacaktı?
"Tanrım..." diye mırıldandı Jimin kendisinin bile zar zor duyduğu bir sesle. Hıçkırıkları konuşmasına engel oluyordu. Böyle yaşamaya alışabilir miydi?
Cevabını bilmediği onlarca soruya bir yenisini daha eklemişti bu gece.
Yağmurdan sırılsıklam olana kadar öylece oturmuştu kaldırımda. Yanından aceleci adımlarla gelip geçen insanlara aldırmadan yaşlarla dolu gözlerini gökyüzüne çevirmiş, defalarca yalvamıştı yaratıcısına.
Olgun bir adamdan çok küçücük bir erkek çocuğu gibi hissediyordu artık.
Öyle küçük, öyle güçsüz görünüyordu ki, insanların ona acıyan gözlerle bakmasına hiç şaşırmıyordu.Yağmur bir an olsun duracak gibi hissetmiyordu Jimin. Yine de kalkıp adım atacak gücü bulamıyordu kendisinde. Az önce yaptığı gibi başını dizlerinin arasına almış, ellerini çaresizce saçlarının arasına daldırmıştı.
Öyle ne kadar durduğundan bi haber yalnızca olanları düşünürken bir an için yağmurun durduğunu hissetmiş, kulaklarına dolan tanıdık sesle irkilmişti.
"Bayım, iyi misiniz?"
Alev alev yanan gözlerini sesin geldiği yöne çevirdiğinde elinde büyükçe bir şemsiye tutan Taemin'in endişeli yüzü ile karşılaşmış, daha o ne olduğunu anlayamadan hışımla ayağa kalkmıştı.
"Harikayım Taemin! " diye tıslamıştı dişlerinin arasından "Hiç bu kadar iyi olmamıştım."
Burada, bu şekilde karşılaşmaları bir tür şaka olmalıydı, ya da kabus.
Taemin yüzünde gezinen öfkeli gözlerle ürpermiş "Jimin" diye mırıldanmıştı güçsüzce az önce bir yabancı sandığı adamın artık oldukça net seçilen yüzüne bakarken. "Neler olduğunu anlayamıyorum. "
Jimin bir kaç adım geriye gitmiş, şemsiyenin altından çıkmıştı. "Anlamana da gerek yok zaten." diye yanıtlamıştı Taemin'i.
Kafası iyice karışan Taemin ümitsizce "Sarhoş musun Jimin?" diye sormuştu. "O gece seni öptüğüm için bana sinirli olmanı anlayabiliyorum ama bırak yardımcı olayım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Louder Than Bombs
FanfictionPark Jimin'in sakin denizi, öğrencisi Jeon Jungkook'un hayatına girmesiyle hırçınlaşacaktı.