Herkese selam! Bir önceki bölümün sonuna çabuk döneceğimi yazmıştım ama bilin bakalım ne öğredim: çalışma hayatı zor bir şey.
Lafı çok uzatmadan bölüme geçeceğim, satır aralarına yorumlarınızı bekliyorum haberiniz olsun.💜
-Kapının arkasındaki ses tekrar duyulduğunda Jimin artık kapıyı açmaktan başka bir çaresinin olmadığını fark etmiş, tıpkı Jungkook gibi yere fırlatılmış kıyafetlerini aceleyle üzerine geçirirken kendi kendine sövmeye başlamıştı. Bahane üretme ve gizli bir iş çevirme konusunda dünya üzerindeki herkesten daha beceriksizdi.
Yine de davetsiz misafirine olan biteni belli etmemek adına salonun ortasında öylece dikilen Junkook'a dönüp "Saçlarını düzelt." diye fısılamayı ihmal etmemiş, ağır adımlarla kapıya yönelmiş, usulca açtıktan sonra kafasını uzatıp "Hoşgeldin Taehyung." diye mırıldanmıştı.
Taehyung endişeli gözlerle Jimin'in yüzünü incelerken "Uyuyor muydun yoksa?" diye mırıldanmış, elindeki poşeti havaya kaldırıp arkadaşının fark etmesini sağlarken "Sana çorba getirdim." diyip mırıldanmıştı.
Jimin yalnızca arkadaşının getirdiği yiyecekleri alıp onu gönderebileceği gibi çocuksu bir ümide kapıldığından poşete uzanmış "Çok incesin, teşekkür ederim gerçekten." diyip gülümsemişti fakat Taehyung'un vazgeçmeye pek niyeti yoktu.
Genç adam dalgalı saçlarını ince uzun parmaklarıyla geriye atarken "Kapıda komşunla karşılaştım, çok kibar bir kadındı bana dairene kadar eşlik etti." diyip gülümsemişti. Jimin kapı önünde yaptıkları bu muhabbetin uzamasından pek hoşnut olmadığından "Öyledirler gerçekten." diyip gülümsemeye çalışmış ardından arkadaşına gitmesi gerektiğinin sinyalini vermek için "Tekrar teşekkür ederim." diyip hafifçe eğilmişti.
Taehyung elini havada sallamış "Ne demek." diyip gülümsemişti. "Ne o, beni içeri almayacak mısın yoksa?" Jimin aniden gelen bu soruyla ne yapacağını şaşırdığında Taehyung tekrar söze girmiş "Merak etme, bünyem sağlamdır. Hasta olmam." diyip gülümsemişti.
Jimin istemeye istemeye de olsa kapıyı biraz daha aralamış, ardından arkadaşının içeri girmesi için kapının önünden çekilmişti. Az sonra Taehyung'un kafasında oluşacak soru işaretlerini nasıl gidereceğini düşünmeden edemiyordu. Resmen köşeye sıkışmışlardı.
Taehyung gülümseyerek içeri girdiğinde karşısında öğrencisini, daha spesifik olmak gerekirse yüzü gözü yara bere içinde kalmış öğrencisini, gördüğünde gülümsemesinin yerini şaşkın bir surat ifadesi kaplamış "Jungkook?" diye mırıldanmıştı istemsizce.
Zavallı Jungkook ise oturduğu koltuktan kalkmış, Jimin'e de kendisine de zaman kazandırmak adına öne eğilerek selam vermişti "Hoşgeldiniz efendim, nasılsınız?"
Jimin çoktan kapıyı kapatıp yanlarına geldiğinde Taehyung henüz şaşkınlığını üstünden atamamış "Ben iyiyim fakat sen pek öyle gözükmüyorsun." diye yanıtlamıştı öğrencisini. "Aranızda bana neler olduğunu açıklamayı düşünen var mı?"
Jimin sonunda devreye girmiş, eliyle Jungkook'un karşısındaki koltuğu işaret etmiş "Otursana Taehyung." diye mırıldanmıştı. "İçecek bir şeyler ister misin? Kahve, çay, ne istersen."
Taehyung usulca kafasını "hayır" anlamında sağa sola sallamış ardından soran gözlerini Jungkook'un üzerinden çekmeden az önce Jimin'in kendisine işaret ettiği koltuğa oturmuştu.
Koltuğa oturduğu anda gözlerini istemsizce odada gezdirmişti Taehyung. Ortalıktaki dağınıklığın alel acele toplandığı belliydi. Koltuk minderlerinden biri öylece yerde duruyordu ve sehpanın altında bir bira kapağı vardı. Yanlış bir zamanda gelmiş olabileceğini düşünmüş, usulca derin bir nefes almıştı. Belki de her şey kendi kuruntusuydu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Louder Than Bombs
FanfictionPark Jimin'in sakin denizi, öğrencisi Jeon Jungkook'un hayatına girmesiyle hırçınlaşacaktı.