Herkese merhaba! Bölüme başlamadan önce yine güzel bir şarkı önerisiyle geldim
"The Neighbourhood - Prey"
Düşüncelerinizi ve hislerinizi satır aralarında benimle de paylaşırsanız çok sevinirim. Benim için oldukça önemli. İyi okumalar!-
Gözlerini usul usul araladığında saatin çoktan öğlenin on ikisi olduğunu fark ettiğinde önce yattığı yerde gerinmiş ardından usulca doğrulmuştu geniş yatağında sarışın. Bir süre hiçbir şey yapmadan öylece oturup karşısındaki boş duvarı izlemiş, gözleri yatağın ucunda duran çizim defterine takıldığında ise derin bir 'of' çekmişti. Kahverengi irisleri hala öğrencisinin güzel yüzüyle süslenmiş sayfada dolaşırken uzanmış, yüzünde oluşan acı gülümsemeyle çoktan kapattığı defteri komodine bırakmıştı.
Elini yüzünü yıkamak için banyoya ilerlerken midesinden gelen sesle elini karnına götürmüş, karnını küçük bir çocuk gibi ovarken "Üzülme..." diye mırıldanmıştı sarışın "Bu sefer dışarıya çıkıp bir ziyafet çekeceğiz."
İçinde yemek hazırlamak için zerre heves olmadığından, siyah pantolonunun üzerine bir t-shirt, onun üzerine de bir hırka geçirmiş, çok uyumaktan şiştiğini düşündüğü yüzünü saklamak için de bir şapka takmıştı başına. Maskesi de işin içine girince bir gece öncesinde beş kutu ramen yemiş gibi şişen yüzünü saklayabileceğine inanmıştı Jimin. Her ne kadar yüzü abarttığı kadar şiş olmasa da öyle olduğuna inancı tamdı genç adamın.
Önce botlarını ardından montunu giydikten sonra çantasına uzanmış, nereye gideceğini bilmeden öylece çıkmıştı evden. Oturduğu semtte çok fazla kafe ve pastane olmadığından işini şansa bırakıp evden biraz olsun uzaklaşma kararı almıştı Jimin.
Nasıl olduğunu anlamadan yarım saat boyunca yürümüş, daha uyanır uyanmaz guruldamaya başlayan midesinden artık ses gelmediğini fark edince gülümsemişti. "Ümidi kestin öyle mi?" diye mırıldanmıştı gülen gözlerini karnına çevirirken. Kafası nasıl dalgınsa ne açlığını ne de tam olarak nereye gittiğini fark edebilmişti sarışın.
Telefonu çaldığında evden ne kadar uzaklaştığını fark edip insanların gelip geçmesine engel olmamak için kaldırımda bir kenara çekilmiş ve telefonuna uzanmıştı. Arayanın ismini ekranda gördüğünde ise gülümseyerek cevaplamıştı aramayı. "Taehyung! Nasılsın?"
Taehyung da tıpkı Jimin gibi neşeyle halini hatrını sorduğunda ikili bir süre sohbet etmiş, ardından daha fazla uzatma gereği duymadan lafa girmişti Taehyung. "Bugün basketbol maçımız var, dün seni gruba almayı unutmuşum, kırılma diye arayıp haber vereyim dedim." dedikten sonra kısa bir nefes almış ardından devam etmişti cümlesine "Sen de gel, istersen bizimle oynarsın ya da hazır hissedene kadar bizi izlersin, ne dersin?"
Jimin hem Taehyung'un kalbini kırmadan hem de geçen günlerde üniversitenin basketbol takımında olduğunu öğrendiği öğrencisi Jungkook ile arasında geçenleri anlatmadan bu teklifi nasıl reddedeceğini düşünürken aklına gelen ilk fikirle "Ah, önemli değil dostum." diyip gülümsemiş ardından "Yeni uyandım." diye mırıldanmıştı. "Kahvaltı falan da yapmadım, aslına bakarsan pek havamda da değilim." Yalan söylemek yerine gerçekleri söylemesinin işe yarayacağına pek inanmasa da en azından ümit etmişti Jimin.
Taehyung her ne kadar Jimin'in canı sıkkınmış gibi hissetse de birbirlerini henüz yavaş yavaş tanıdıkları için ısrar etmemiş ve çok geçmeden bir dahaki sefer için bir söz almış ve kapatmıştı telefonu Jimin bu günü atlatabileceği için sevinirken.
Kahverengi irisleri bulunduğu işlek caddeyi şöyle bir taramış, güzel gözleri sonunda oldukça şirin bir kafeye takıldığında kalabalık olduğu için lezzetli yemekleri ve içecekleri olduğuna inandığı kafeye doğru yol almıştı genç öğretmen.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Louder Than Bombs
FanfictionPark Jimin'in sakin denizi, öğrencisi Jeon Jungkook'un hayatına girmesiyle hırçınlaşacaktı.