Herkese merhaba! Uzun zamandır ilk defa bu kadar kısa sürede yeni bölüm yayınlıyorum sanırım.
Lafı uzatmadan bölüm şarkısını söyleyip aradan çekileceğimFleurie-Hurts Like Hell
_Apartmandan içeri adımını attığı anda daha fazla esir tutamadığı gözyaşlarına teslim olmuştu Jungkook.
Merdivenlere oturmuş öylece öğretmeninin apartman kapısının arkasında zar zor seçilen bedenine bakıyordu. Omuzları çökmüş, hareketleri yaşlı bir adamınkiler gibi ağırdı. Şiddeti sesinden belli olan yağmurun altında öylece bekliyordu hala zavallı adam.
"Lütfen git artık." diye mırıldandı Jungkook. Biraz daha beklerse dayanamayıp yanına gidecekti. Yağmurun altında hala ümitsizce beklediğini görmek canını delicesine yakıyordu. Göğsünün ortasında koca bir hançer yarası vardı sanki.
Oturduğu soğuk mermer basamaklardan kalkıp koşarak ona sarılmak istiyordu Jungkook. Gözyaşlarını silmek, her şeye rağmen ondan kopamayacağını haykırarak kollarına sığınmak istiyordu.
Fakat her şeyin bir sonu olması gerektiğinin de bilincindeydi genç yaşına rağmen.
Daha en başından belli olan sonlarını görmezden gelmek için elinden geleni yapmıştı fakat gerçekler ikisinin arasında durmuş birer birer haykırıyorlardı keskin sözlerini.
Taemin ya da bir başkası fark etmez, her zaman etraflarında birileri olacaktı.
Asla herkesin ortasında aşklarını haykırırcasına birbirlerine kenetlenemeyecekti dudakları.
Birileri kimsenin varlığını bilmediği bu ilişkiye farkında olmadan da olsa dahil olmak için elinden geleni yapacaktı.
Her zaman tehlikenin nefesini ensesinde hissedecekti her ikisi de.
Öğretmeninin silüeti kaybolurken "Hiç sevilmemek kapalı kapıların ardında sevilmekten çok daha iyidir." diye mırıldanmıştı kendi kendine Jungkook. Savaşacak gücü kalmamıştı. "Yalnızca benim olması için savaşmaktan, sürekli gizlenmekten bin kat daha iyidir."
Biraz daha bu basamaklarda oturmaya devam ederse sonunda kendine verdiği sözlerden cayıp onun peşinden koşacaktı.
Fakat dayanması gerekiyordu. Onu içinden söküp atması imkansızdı belki, ama hiçbir şey yaşanmamış gibi davranması şarttı.
Gözyaşlarını elinin tersiyle silmiş ardından derin bir nefes aldıktan sonra asansöre yönelmişti.
Görüntüsüne bakmak içinden gelmiyordu fakat kendi yansımasıyla göz göze geldiği o kısacık anda" Umarım evde kimse yoktur." diye mırıldanmıştı istemsizce. Bu berbat hali için açıklama bulacak kadar güçlü hissetmiyordu.
Anahtarı sessizce yuvasında çevirirken evdeki sessizliği fark etmiş, derin bir nefes almıştı Jungkook. Yalnız kalmaya ihtiyacı vardı.
Üstündekilerden hızlıca kurtulup rahat bir şeyler giydikten sonra pencerenin kenarına geçmiş, öylece bomboş sokağı izlemeye başlamıştı. "Çoktan gitmiş." diye mırıldanmıştı Jimin'in birkaç sokak ötede kaldırıma çökmüş, hıçkırıklarınının arasında tanrıya yalvardığından bi haber.
Yağmur damlaları hayatında hiç görmediği kadar hızla yeryüzüne düşüyordu sanki.
Aniden gökyüzü aydınlandığında şimşek sesinin birazdan kulaklarını sağır edercesine sokakta yankılanacağını bilse de pencereyi ardına kadar açmış, ellerini pencereden dışarı, gökyüzüne uzatmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Louder Than Bombs
FanfictionPark Jimin'in sakin denizi, öğrencisi Jeon Jungkook'un hayatına girmesiyle hırçınlaşacaktı.