Başucu Kitabı

342 32 33
                                    

Herkese merhaba, yorumlarınızın satır aralarında çiçek açması dileğiyle sizi yeni bölüm ile baş başa bırakıyorum

Sevgilisi ile geçirdikleri rüya gibi anlardan sonra gerçekliğe dönmek Jimin'e ölüm gibi gelmişti.

Jungkook gittikten sonra evin boş duvarlarına bakarak ardı ardına yaktığı sigaralarını tüttürmüş, "Ne garip..." diye düşünmüştü Jimin.

Geceyi andıran o güzel gözlerin eksikliği o kadar hissediliyordu ki, ilk andan beri yanıbaşındaydılar sanki.

Sevgilisinin yokluğunda duyduğu hasret yetmezmiş gibi bir de fakülteye döndüğünde onu neyin beklediği sorusu vardı ki, zihnini fazlasıyla meşgul ediyordu bu soru.

Fakülteye döndüğünde karşılaşacağı manzaradan fazlasıyla korkuyordu Jimin. Zihnini dağıtmak için dinlediği şarkılar bile fayda sağlamamıştı. Aynı şarkıyı 'Bu sefer düşüncelerimi susturup sözlere odaklanacağım.' diyerek defalarca başa sarmış, her seferinde bu hedefine ulaşamadığını dahi fark edemeden şarkı bitivermişti.

Taehyung ile ilk karşılaşmalarında ne yapacağını, ne diyeceğini ve bütün farklı senaryoları zihninde canlandırıp durmuş, tüm ihtimalleri değerlendirmişti genç öğretmen.

Tüm olasılıkları değerlendirmiş ve her birine kendini hazırlamış olsa da fakülte kapısından içeri adımını attığı anda rüzgara yenik düşmüş kuru bir yaprak gibi titremeye başlamıştı. Taehyung ile göz göze geldikleri an dalından koparılacakmış gibi hissediyordu.

Genç meslektaşının her zamanki gibi neşeli olmasa da yeterince kibar bir sesle "Günaydın" demesine oldukça şaşırmış, yanıt verirken kekelemeden edememişti Jimin.

İkisi de masaya eşyalarını yerleştirirken Taehyung sakin, hatta belki de tek düze bir sesle "Elin nasıl oldu?" diye sorduğunda Jimin biraz duraksamış, bakışlarını bir kaç saniye sargılı elinde gezdirdikten sonra Taehyung'a çevirmişti. Beklediği gibi, ona bakmadan sormuştu bu soruyu. "Daha iyi, teşekkür ederim." diye cevap vermişti Jimin.

Ne bekliyordu ki? Kendisi gibi Taehyung'un da aklının karışık olduğuna emindi fakat odadaki fili daha fazla görmezden gelemeyeceklerini de biliyordu.

Sabah her ihtimali değerlendirdiğinden olsa gerek, bu sefer pek düşünmeden "Akşam bir şeyler içmek ister misin?" diye sormuştu Jimin kitaplara göz gezdirirken. Taehyung'un kendisine baktığını görebiliyordu. "Bu sefer başına bela olmayacağım." diyip acı bir tebessüm yerleştirmişti yüzüne.

Taehyung ne zaman zihni bulansa yaptığı gibi ince parmaklarını saçlarında gezdirmiş, çok geçmeden "Tabii, neden olmasın." diye yanıt vermişti.

Jimin arkadaşına birlikte geçirdikleri kısacık sürede ilk kez karşılaşıyorlarmış gibi temkinlice yaklaşsa da okul yıllarındaki o sıcak, yumuşak kalbi hala taşıyor olmasına sevinmişti.

"Pekala, çıkışta burada buluşuruz o halde." diyip gülümsemiş, ihtiyaç duyduğu kitapları göğsüne siper ettikten sonra sınıfa doğru yürümeye başlamıştı.

Dersler her zamanki gibi keyifli geçtiğinden gün çabucak akıp gitmiş gibi hissetmişti Jimin. Sevgilisi ile fakülte binasında karşılaştıkları anlar dışında öyle pek de kayda değer bir şey yaşamamıştı genç öğretmen.

Sonunda dersler bitip de gökyüzü yavaş yavaş kızıllaşmaya başladığı sırada Jimin, Taehyung ile paylaştığı odanın kapısını aralamış "Gitmek için hazırım." diye mırıldanmıştı. Henüz Jimin başını odanın kapısından içeri uzattığı anda eşyalarını sırtlamaya koyulmuştu Taehyung. "Ben de öyle." Sesi soğuk çıkmıştı istemsizce.

Louder Than BombsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin