Herkese merhaba, biraz geç oldu ama ben geldim. Hem de bölümü okurken dinleyebileceğiniz bir şarkı getirdim yanımda;
Kina-Can We Kiss Forever?
-Öğretmeninin arkasından bakakaldığı o bir kaç dakikanın sonunda cesaretini toparlamış, usulca çıkmıştı kulisten Jungkook. Hızlı adımlarla geçerken o koridoru, olur da barın kapısında onu görürüm.' diye düşündüğünden gardını almış, dik omuzlarla çıkmıştı bardan, ama nafile. Aklı karışık bu gencin tazecik hayallerinin suya düşmesi de omuzlarının çökmesi de aynı anda olmuştu.
"Gitmiş." diye mırıldanmıştı Jungkook. "Kaçıp gitmiş resmen."
Öne eğdiği başı ve neşesiz omuzlarıyla düşünmek ve yalnız kalmak umuduyla tüm yolu yürümeye karar verdiği o sırada adını işitmesiyle durmuştu ağır adımları.
"Jungkook!"
İstemeye istemeye arkasını dönmüş "Ah, hala içerde işin vardır diye düşünmüştüm Jiwon." diyip gülümsemişti kendisine yaklaşan barmene sanki ardı ardına attığı hızlı adımlarla barın yanından geçen kendisi değilmiş gibi.
Jiwoon kumrala çalan saçlarını geriye atmış, ardından montunun ceplerine sokmuştu ellerini. "Arkadaşının gittiğini görünce sana yetişeyim dedim yurda kadar yalnız yürüme diye."
Jungkook'un neşesiz olduğu her halinden belli olan bir tonla teşekkür etmesinin ardından Jiwoon neler olduğunu merak etse de bir süre öylece sessiz sedasız yürümüştü gencin yanında.
Fakat merakı anlayışlı olmaya hevesli ruh haline ağır bastığında Jungkook'u rahatsız etmemeye gayret ederek sessizliği bozmuş, gözleri sokak lambalarının aydınlattığı yolu tararken "Yakın arkadaşlarının hepsini tanıyorum sanıyordum." diyip gülümsemeye çalışmıştı usulca. "Yeni biri mi yoksa?"
Jungkook kafasını aşağı yukarı sallarken "Öyle, yeni tanıştık." diye yanıtlamıştı iş arkadaşını ifadesiz, hatta donuk denilebilecek kadar düz bir ses tonuyla.
Jiwoon ise Jungkook'un sesindeki tınıyı görmezden gelmeyi tercih etmiş "Ah, öyle mi? Özel biri mi peki?" diye şakımıştı "Sormadan hiçbir şey anlatmıyorsun bugünlerde, neyin var senin?" diye çıkışmıştı ardından.
Jungkook zihninde aynı cümle tekrar tekrar dönerken "Bilmiyorum." diye mırıldanmıştı.
"Öğretmenim" diye hitap ettiği Park Jimin'in özel biri olup olmadığını bilmiyordu, haliyle verecek bir cevap da bulamamıştı.
Jiwoon zavallı bir çocuksulukla Jungkook'un son sorusuna cevap verdiğini düşünerek "Ne demek bilmiyorsun? Yorulmuşsundur, dün ekstradan çalıştın malum." diye çıkışmış ardından karşısındaki gence kıyamadığı için şefkat sarmıştı sesine. "Yarın güzelce dinlen, sabah sağlam bir kahvaltı yap, bol bol meyve ye olur mu?"
Jungkook kendisinin bile acıdığı şu halini fark etmeyen, ya da aradığı cevap her neyse onu bulmak için görmezden gelen arkadaşının tavsiyelerine karşılık başını aşağı yukarı sallerken "Dediklerini yapacağım Jiwoon." diye mırıldanmıştı bitkince.
Jiwoon'un çabalarıyla süren çekilmez bir sohbet ilerlettikleri yolculuğun sonunda iş arkadaşına veda edip yurt binasına girmişti Jungkook.
Jiwoon'un tüm çabalarına rağmen hala berbat hissediyordu zavallı. İyi hissetmek için çabalayacak gücü de bulamamıştı zaten kendisinde.
Yurda girdiğinde oda arkadaşını uyandırmamak için üstün bir çaba sarf ettiğinden o çok özlediği yatağına kavuşmak normalden biraz daha uzun sürmüştü. Sonunda yatağına uzandığında ise gözlerini her kapayışında zihninde canlanan o andan bir türlü kaçamamıştı Jungkook.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Louder Than Bombs
FanfictionPark Jimin'in sakin denizi, öğrencisi Jeon Jungkook'un hayatına girmesiyle hırçınlaşacaktı.