Zhan hissettiği öfke yüzünden odanın içinde oradan oraya gitmiş, bunca zamandır en yakın arkadaşının kendisinden birşeyleri gizlemesini yedirememişti.
Yıllarca yanında olan,her daim kendisine destek veren adamın ismi önündeki mürekkepten simsiyah olmuş,katlamaktan kırışmış kağıdın içinde onlarca kelimenin arasında yer alıyordu.
Büyük harflerle yazılmış isim daha çok dikkat çekerken, hissettiği karışık duygular yüzünden ne yapacağını bilememiş, içinde oluşan tuhaf hisler onu daha çok boşluğa sürüklemişti.
Saatlerce önündeki kağıda diktiği gözlerini ayırmamış, masadan başını bir kez olsun bile kaldırmamıştı. Hala imkansız gelen bu düşünceler, beyninde birbiri ardına savaşa girmişti. Kalbi hala onun öyle birşey yapmayacağını savunurken, beyni gördüklerini en derinlerine kazımış gibi bir saniye bile gözlerinin önünden silinmiyor, kalbinin inkar ettiği düşünceyi beyniyle onaylıyordu.
Çalan telefona bile bakamayacak kadar kendini soyutlamış, düşüncelerde kaybolmuştu. Şuan o kadar boştu ki ne hissedeceğini,ne düşüneceğini bilmiyor oluşu onu daha da çok sürüklüyordu dipsiz kuyuya.
Daldığı derin düşüncelerden kurtulmasını sağlayan kapının sesi olmuştu. Hızlı kapanmasıyla ofisin içinde yankılanan ses bir anlık başını kaldırıp odağını kapıya yöneltmesini sağlamıştı.
''Ne işin var burada?''
Zhan her hücresinde hissettiği sinirle yumruk yaptığı elini daha çok sıkmış, kasılan çenesiyle ağzından çıkan kelimeler belli belirsizdi. Zhan'a her bir adım yaklaşmasında daha çok bağırmış,sımsıkı kenetlediği parmaklarıyla masanın üstüne sert bir yumruk vurmuştu.
''Sana ne işin var burada dedim? Cevap vermeyeceksen defol git. Görmek istemiyorum seni!''
Zhuocheng kendini açıklamaya çalıştıkça kelimeler boğazına düğümleniyor, karşısındaki adamın kendisine dünyanın en iğrenç varlığı gibi bakmasına dayanamıyordu.
''Beni dinle lütfen Zhan.''
Dolan gözleri önünü buğulu görmesine neden olsada,masanın ardında kalan bedenin kendisine karşı hissettiği öfkeyi, tiksintiyi gayet net görebiliyordu.
''Açıklayabilirim.''
''Neyi açıklayacaksın Zhuocheng. Bunca zamandır benim, hatta en çok Yibo'nun neler çektiğini gördün. Yanımda olup görmene rağmen tek kelime bile etmedin.''
Yumruk yaptığı parmaklarını açıp saçları arasına geçirmiş, ince telleri yolmak istercesine çekiştirmişti.
''Söylesene sana nasıl güvenebilirim? Nasıl inanabilirim?''
Kanlanmış gözleriyle ona bakmaya bile tahammül edemezken, gözlerinin onun gözlerine kenetlenmesini sağlamıştı.
''Biliyorum özür dilerim. Senden saklama gibi isteğim yoktu ama mecburdum. ''
Her kelimesinde daha da dibe batıyor,kendini açıklamaya çalıştıkça kelimeler tükeniyordu. Sözcükler anlamını yitirmiş gibi herşey bomboştu. Anlatmak istediklerini sözcüklerle ifade edemiyor, şu anda hissettiği ihanet duygusunu anlatacak kelime bulamıyordu.
''Zhan buna mecburdum.''
Adım adım odanın ortasına duran bedene doğru yaklaşmış, karşısında duran adamın tam önünde durmuştu. Zhan yakalarından tuttuğu adamı birkaç kez sarmış, ağzından dökülmeyen kelimeler için lanet etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARE YOU KILLER [YIZHAN]✔
FanfictionSevdiği için her şeyden vazgeçerdi Xiao Zhan. Peki onu düştüğü bataklıktan kurtarmak için neleri feda ederdi? Mesleğini? Hayatını? Aşkını? Belkide her şeyini...