Salonun sessizliği insanların nefes alışverişlerinin duyulmasına neden olurken, geçen dakikalar saatten gelen tiktak sesinden anlaşılıyordu.
Tanık sandalyesinde oturan Bayan Huang, Xiao Zhan'ın sorduğu soruya karşı hala cevap vermemiş, salonda oluşan uğultu dahada yükselmeye başlamıştı.
''Bayan Huang tanıklık etmeden önce bir yemin ettiniz yalan söylememeye dair ama şuan sizin tek bir sözünüzle karşınızda oturan bu adam suçsuz yere yıllarını hapiste geçirebilir.''
Zhan inatla kadının gözlerinin içine bakmaya devam ederken, savcı Jialun itiraz etmişti.
''Hakim bey itiraz ediyorum. Sanığın avukatı tanığı yönlendirmeye çalışıyor.''
Hakimin itirazı reddetmesinden sonra Zhan sorusunu tekrardan yinelemişti.
''Bayan Huang gerçekten o gece eve gelen kişi Wang Yibo'muydu?''
Kadının hala cevap vermekten tereddüt ettiği gören hakim oturduğu sandalyede doğrularak gür çıkan sesiyle solanda sesinin yankılanmasana neden olmuştu.
''Bayan Huang soruya cevap verin lütfen.''
Kekeleyerek konuşmaya çalışmıştı kadın. Uğultular arasında kısık çıkan sesinin duyulmaması üzerine kendini zorlamış, bir-iki öksürükten sonra kısılan sesi yerine gelmişti.
''B-ben emin değilim. O gece kapıyı ben açmadım. Kavgadan sonra sesler kesilince yukarı çıktım bakmak için. Sadece arkasından gördüm. Odayı sadece loş bir ışık ve pencereden vuran ay ışığı aydınlatıyordu. O yüzden yüzünü seçemedim. Ardından Bay Haoxuan'ı yerde kanlar içinde görünce koşarak dışarı çıkmıştım.''
Kadın son kez emin tavırlarla konuşmuştu. Gözlerini bir anlığına çevirdiği Wang Yibo'nun gözlerine bakarken kalbinin sıkıştığını hissetti. Ardından tekrardan Xiao Zhan'ın sesini duyunca gözlerini odaklandığı gözlerinden ayırıp onunkilerle sabitlemişti.
''Bayan Huang doğruları söylediğiniz için teşekkür ederim.''
Ardından arkasını dönerek hakime ''başka sorum yok efendim'' diyerek yerine, hemen Wang Yibo'nun yanına oturmuştu. Masanın altından elleri hemen yanındaki adamın elleri üstüne gitmiş, parmaklarını hemen birbirine kenetlemişti.
Gücü buydu. Xiao Zhan'ın gücü onun daima yanında olduğunu bilmesiydi. Bileğindeki soğuk metale karşı elleri üstündeki elin sıcaklığını hissetmesiydi.
Hâlâ o elleri tutarken midesinde hissettiği tuhaf his asla ama asla geçmemişti. Mutluluktandı o his. İğne gibi batmalar, tüm organlarını yakıp geçen o ezici his hâlâ ona dokunmasıyla ilk günkü gibi varlığını sürdürüyordu. Onu ilk kez gördüğü zaman ki gibiydi. O zamanlar bu hissin neden olduğunu bilmese de şimdi herşeyden çok daha iyi biliyordu nedenini.
Nedeni Wang Yibo'ydu. Gözleriyle kendine baksa dahi içi alev alev yanar, dudakları susuzluktan kururdu. Kana kana su içse dahi geçirmezdi susuzluğunu. Okyanuslara atlasa da bitmezdi o içindeki yangın. O yanında olduğu sürece alev alev yanmaya da razıydı, susuzluktan ölmeye de.
Birbirine kenetlenmiş irisler savcı Jialun'un sesiyle ayrılsa da masanın altındaki eller birbirine daha çok kenetlemişti. Parmaklar tutuşunu yapabilirmiş gibi daha da sıkılaştırmıştı.
''Hakim bey dosyana sunduğumuz kamera kayıtlarının incelenmesini talep ediyoruz.''
Hakim yan tarafa dönerek yanındaki diğer hakimlerle görüşme yaptıktan sonra tekrardan önüne dönmüştü. Karakoldan gelen dosyanın içindeki kayıtlar olayın ertesi günü kaybolmuş, bugün ise savcı Jialun dava dosyasına eklenen kamera kayıtlarının incelenmesini talep etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARE YOU KILLER [YIZHAN]✔
FanfictionSevdiği için her şeyden vazgeçerdi Xiao Zhan. Peki onu düştüğü bataklıktan kurtarmak için neleri feda ederdi? Mesleğini? Hayatını? Aşkını? Belkide her şeyini...