13

322 28 12
                                    

''Wang Yibo hazırlan gidiyoruz.''

Gardiyanın sesiyle yattığı yerde doğrulmuştu Yibo. Sadece bir kaç haftadır cezaevindeydi ama durumu şimdiden çok kötü görünüyordu. Ayağa kalkıp kapıya doğru ilerlerken ona söylenen sözlere kulak asmamaya çalışmıştı. Koğuştaki diğer kişilerle geldiği günden beridir zaten anlaşamamıştı.

Kendisine yapılan eziyetleri,zorbalıkları görmezden gelmeye çalışmıştı. Umudu bugün mahkemede herşeyin sorunsuz bir şekilde bitmesiydi.

Ona verilen kıyafetleri giyip ellerine tekrar kelepçe takıldıktan sonra cezaevi aracına binmişti. Kendisinden uzakta oturan gardiyanlara bakıp ardından tekrardan bileklerindeki o soğuk metal parçasına kaymıştı gözü. Bileklerini oynatmaya kalktığında canını yakmış, biraz zorlamasıyla da denk geldiği yerler kıpkırmızı olmuştu.

Adliyeye gelene kadar aracın geçtiği yollarda sonbahar kendini tamamen hissettirmiş, hafif buğulu gözleri yola takılı kalmıştı. Yol kenarındaki ağaçların dallarından dökülen kurumuş yapraklar rüzgarla yere savrulurken etrafa dağılmıştı. Renkler birbirine karışırken, arabaların üstünden geçmesiyle havalanan yapraklar Yibo'nun aldığı nefesi geri verene kadar tekrardan yerde bulmuştu kendini. Ezilmiş, kurumuş yaprakların parçalanması gibi.

Paramparçaydı. Wang Yibo'nun ruhuda o yapraklar gibiydi. Sanki hayatı bir nefes kadar uzağında, o son nefesini verdiğinde o yapraklar gibi paramparça olup ufalanacaktı.

Kaç tane trafik lambası, kaç tane kavşak geçmişti sayamamıştı bile. Şehirden çok uzaktaydı. Bütün insanlar onu dışlamış gibi hissetmişti birden. Daha önce Yibo cezaevine müvekkilleriyle görüşmek için çok gelmişti ama her defasında iki saat sonra çıkmıştı oradan.Şimdi onun çıkışı öncekiler gibi değildi.

Düşünceler içinde boğulurken yolun çoktan bittiğini farketmişti. Adliyenin arka kapısından direkt otoparka inmiş, tutukluların getirildiği bölümden yukarı çıkarılmıştı.

Gerçekten suçlumuydu? Kalbinin derinliklerinde neler olup bittiğini anlamazken asansörün kapısının açılmasıyla onu görmüştü. Herşeyden çok sevdiği adamı. Xiao Zhan'ı.

Gözlerinin içine bakarken gözyaşlarının biriktiğinin farkında bile değildi Wang Yibo. Kollarının iki yandan çekiştirilmesi bile canını yakmazken karşısındaki adamın bakışlarındaki hüzün yerle bir etmişti onu. Araladığı dudaklarından kelimeler dökülecek gibi olsada tek bir kelime bile edemeden içeri girmişti.

Sanık masasına oturduğu andan itibaren gözü Zhan'dan başka kimseyi görmüyordu. Bu dava herkesin ilgisini çektiğinden salon baya bi kalabalıktı. Gazeteciler, sonucu merak eden halktan bir çok kişi duruşmayı izlemeye gelmişti.

Zhan içinden küfürler yağdırırken ona bakan gözleri  ''herşey geçecek merak etme ben buradayım'' der gibi bakıyordu. Gözleri gözlerine kenetliyken sadece göz kapaklarını sıkıca yumup başını sallamıştı. Anlamıştı ne demek istediğini Wang Yibo. Onun gözlerinden anlatmak istediği herşeyi anlardı zaten.

Hakiminde gelmesiyle duruşma başlamıştı. Savcı Jialun konuşmaya başlamadan önce yüzüne her zaman takındığı ukala tavrı tekrardan yerleştirirken, göz ucuyla Zhan'ın gözlerinin içine bakmıştı. Cübbesinin önünü elleriyle düzeltmiş, kıvrılan dudak kenarlarıyla konuşmaya başlamıştı.

''Maktül Wang Haoxuan dört kasım iki bin yirmi tarihinde evinde Wang Yibo tarafından acımasızca öldürülmüştür. Deliller sabit olup, raporlarla kanıtlanmıştır.''

Devamını getirmeden salona dönüp bakmıştı savcı Jialun. En son Zhan'la göz göze geldikten sonra onunda duymak istemeyeceği sözler çıkmıştı kulaklarından.

ARE YOU KILLER [YIZHAN]✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin