Işıldayan gözlerle Xiao Zhan'ın gözlerinin içine bakıyordu. Yüzünde oluşan tebessümü bu zamana kadar kimseye göstermemişti Wang Yibo. Gösterdiği an sanki ördüğü bütün duvarlar yıkılacakmış gibi hissetmişti hep. Herkese karşı koyduğu mesafe aşılmamıştı hiç bir zaman. Taki onun gözlerinin içine bakana kadar.
Uzak durmaya çalıştığı adam şimdi karşısında duruyor, en güzel gülümsemesini ona sunuyordu. Gözlerinin içindeki alışılmadık derinlik Yibo'yu dipsiz kuyuya sürüklüyordu. Biraz daha baksa o gözlerin içine dipsiz kuyuda boğulacaktı sonsuza kadar.
Öğlen saatinin o inanılmaz yakan güneşi pencereden amfinin içine vuruyor, aydınlık olan içeriyi daha da aydınlatıyordu. Gözleri kamaşıyor, belli bir yere odaklanmayı imkansız hale getiriyordu. Yüzüne vuran ışığa rağmen Wang Yibo karşısındaki bedene öğle yoğunlaşmıştı ki hiç birşey umrunda değildi. Ona baktıkça zaten güzelliğinden gözleri kamaşıyordu, güneş ışığı sadece ufak bir engeldi onun için.
Hafifçe araladığı dudakların arasından ufak bir nefes verdikten sonra ''kahve içer misin?'' diye sormuştu karşısındaki adama.
Gelen sonu karşısında afallayan Xiao Zhan biraz durduktan sonra dudaklarına yerleştirdiği gülümsemeyle ''Evet'' demişti. Hem zaten ona nasıl hayır diyebilirdi ki? Nerdeyse aylardır onu takip ediyor ,sevdiği herşeyi kendisi de yapmaya çalışıyordu. Her gün Wang Yibo kahvesini aldıktan sonra bahçeye gider, çimlere oturup sırtını yasladığı ağaçtan gökyüzünü izleyerek kahvesini içerdi. Büyük bir zevkle onun yaptıklarının aynısını yapan Zhan belli bir zaman sonra kahve bağımlısı olmuş, onun oturduğu yerde oturup, aynı şekilde gökyüzünü izlerken kahvesini içiyordu. Aslına bakarsan resmen rezillikti bu. Wang Yibo onun böyle şeyler yaptığını öğrense belki de bir daha asla yüzüne bakmazdı.
İkili cafeden aldıkları kahveyle yine o ağacın altına doğru ilerlemiş, yan yana oturup kahvelerini içiyorlardı. Yibo düşünceler içinde gökyüzünü izliyor, Zhan ise düşüncelere boğulmuş adamı.
''Bana baktığını hissedebiliyorum.'' demişti Yibo onun yüzüne bakmadan.
''Beni takip ettiğinide biliyorum. Benim yaptığım şeyleri yaptığını da. Her gün kahvemi alıp buraya geldikten sonra sende kahveni alıp buraya geliyorsun. Tam benim oturduğum yere oturup gökyüzünü izliyorsun. Sınıfta en arkalara oturup beni ders boyunca izlediğini de biliyorum.''
Zhan'ın utancından yanakları kıpkırmızı olmuştu. Ne diyecekti. Bir sapık gibi onu takip ettiğini mi? Ya da onun yaptığı şeyleri yaptığını mı? Yüzünü yere eğip avuçlarının arasına aldığı karton bardakla oynuyordu. Yüzünü kaldırmaya bile cesareti yoktu. Onun gözlerinin içine bakmaya da.
''Teşekkür ederim''
Duyduğu şeye inanamayan Zhan donup kalmış, meraklı gözlerle kaldırdığı yüzünü Yibo'ya döndürmüştü. O hala gökyüzünü izlerken tekrardan teşekkür etmişti. Ne için teşekkür ettiğini anlamayan Zhan ne diyeceğini bilememiş, boş gözlerle yanındaki adama bakıyordu.
''Gökyüzünü neden izlemeyi seviyorum biliyor musun? Eminim ki annem oralarda bir yerlerde beni izliyor. Berbat olmuş hayatımda mutlu olup olmadığımı merak ediyordur değil mi? Ama hiç mutlu değilim. Onu o kadar sevmeme rağmen beni bırakıp gitmesini affedemiyorum. Beni yalnız bırakmasını, o küçücük yaşımda kaldıramayacağım yükü omuzlarıma bırakmasını affedemiyorum. Ama hala beni sevdiğini biliyorum. O yüzden gökyüzünü izliyorum. Oradan beni görmesini istiyorum. Geceleride yıldızlar kadar yakın hissediyorum kendime onu.''
Başkalarına karşı asi olan bu çocuk şimdi Zhan'a karşı masum bir çocuktan farkı yoktu. Yıkmıştı ördüğü bütün duvarları. Bu yaşına kadar zorla içine kapattığı o çocuğu gün yüzüne çıkarmıştı. Yibo'nun bu halini şimdiye kadar babası bile görmemişti. Kendine öyle bir maske takmıştı ki kimse bunu fark edememişti bile. Bir tek Zhan dışında. Yibo'da bunun farkındaydı daha ilk karşılaştıkları günden beridir yüzüne taktığı maske onun yanında hep düşmüştü. Savunmasızdı. En çaresiz, en savunmasız ama en güvenli hissettiği yer onun yanıydı. Tuhaftı, hemde çok tuhaftı. Sebebini bile bilmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ARE YOU KILLER [YIZHAN]✔
FanfictionSevdiği için her şeyden vazgeçerdi Xiao Zhan. Peki onu düştüğü bataklıktan kurtarmak için neleri feda ederdi? Mesleğini? Hayatını? Aşkını? Belkide her şeyini...