❀17❀

895 78 65
                                    

Yazım hatası olabilir, sonra kontrol edeceğim.

"Jungkook, istediğin şeyleri getirdim ama bunlarla ne yapacaksın Allah aşkına?"

"Taehyung sorgulama lütfen ver işte."

Taehyung bana elindeki poşeti uzatmış ve yatağa oturmuştu. Poşetin içinden şırıngayı çıkardım ve iğnesini taktım. Jimin'in kazağının bir kolunu sıyırdım ve lastik taktım. Soluk teninde damarlarını bulmak kolay olurdu, kanları azalmasaydı. "Özür dilerim Jim bunu yapmak zorundayım."

İğneyi yavaşça bir damara batırdım. Çekiyordum ama kan gelmiyordu. Tek seferde bulmam mucize olurdu zaten. Oradan çıkartıp başka bir damara soktum. Ondan da kan gelmemişti. Zehir bedenini ele geçirdiği için çok az kan vardı. Aslında onun bile olması mucizeydi çünkü zehir çok güçlüydü ama Jimin daha güçlüydü. Bu yüzden azda olsa vardı damarlarında kan.

Biraz daha aradım kanın olduğu damarı. Kolunda, elinde ve boynunda ikiden fazla iğne izleri vardı. İçim çok yanmıştı ama mecburdum. En son çare ayağı kalmıştı. Orada da yoksa çok kötü olabilirdi. Dikkatlice iğneyi ayağındaki bir damara batırdım ve çekmeye başladım. Yüzümde belli belirsiz bir gülümseme olmuştu çünkü yavaş yavaş şırınga doluyordu.

Yeteri kadar aldığımı düşünerek iğneyi soluk teninden yavaşça çekmiştim. Oraya da bir pamuk koyup etrafı temizlemiştim. Şırınganın içindeki kanı küçük bir tüpe doldurmuştum. Başka bir iğne ve şırınga alıp kendi kanımı da aldıktan sonra ikisini de dolaba koymuştum. Seung'un dediği her şeyi yapmıştım ve şimdi de onu beklemek vardı. Bir hafta onu bekleyecektim.

❀❀❀

"Jim, seni iyileştireceğiz. Seung bir şeyler buldu ve seni tekrar hayata döndüreceğiz, korkma." o duymasa da hafifçe kıkırdamıştım. "Tae ve Hoseok'a senden bahsederken hep Jim derdim. Seninle konuşurken sana Jim dememek için kendimi tutmuştum." o beni duymasa da ona karşı konuşmak içimi rahatlatıyordu. Ona her şeyi anlatacaktım ama ilk önce uyanması gerekiyordu.

Ellerim istemsizce yumuşak saçlarına gitti. Çok garipti çünkü neredeyse bir buçuk aydır yıkanmamıştı ama hala çok güzel kokuyordu ve saçları hiç pislenmemişti. Mis kokan saçlarında gezdirdim elimi, kuzgun karası rengi saçlarında. (saçlarının rengini unuttum birisin kestane rengi demiştim ama kimdi hatırlamıyorum amaaan her neyse jim kuzgun karası, jeon kestane olsun.)

Saatlerce okşadım o güzel saçları, arada kelebek öpücükler kondurdum. O çok güzeldi, fazla güzeldi. Şu an lise zamanına göre daha sakindi ama hala çılgındı. Eskiden bir arkadaş grubu vardı ve onlar popülerdi. Hani şu okulun serseri ve çılgın tayfası vardır ya, ha işte onlar Jim ve arkadaşlarıydı. Her okul çıkışı kafeye gider ve dibine kadar eğlenirlerdi. Onların yanına çok gitmek isterdim. Tanışıp arkadaş olmak istedim ama yapamazdım, yapamadım da.

Jim bizim karşımıza ne zaman çıkarsa, işte o zaman onu asla bırakmayacaktık. O uyansın onu asla bırakmayacağım. En sıkı şekilde sarılacağım ona. Eğer uyanmazsa... bunu düşünmek bile acıtıyor ama böyle bir ihtimalde var. Minseo ablaya gerçekten çok mahcup hissederiz. Çünkü ona sahip çıkacağız dedik, sahip çıkamadık. Oğlunun burada olduğundan haberi vardı bu yüzden içi çok rahattı. İşte canımı en çok acıtan noktada bu...

Tüm bu düşüncelerden kurtulmama neden olan kişi kapıdan bir hışımla girdiğinde yerimden sıçramıştım. "Jungkook, Minseo abla ve Donghyun amca geldi." gözlerim şokla açılırken şom ağızıma küfürler saydırıyordum. Hızla yerimden kalktım ve Tae'nin peşinden yürümeye başladım. Salona geldiğimizde gördüğüm manzara kalbimi daha çok burkmuştu. Minseo ablanın gözleri ağlamaktan şişmiş ve kırmızı olmuştu. Donghyun amca ise kollarıyla Minseo ablayı sarmalıyordu. Babam başka bir koltukta endişe ve stresten bacaklarını sallıyordu.

𝑠𝑝𝑒𝑐𝑡𝑎𝑐𝑢𝑙𝑎𝑟Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin