❀6❀

1.5K 141 99
                                    

"Ahh, çok bastırmasana acıyor."

Hoseok yanağıma bir şeyler yaparken kolundan tutup yanağımdan uzaklaştırdım. Yoksa bu gidişle yanağımı deşecekti. O da pes etmiş gibi kendisini koltuğa atmıştı. Yanındaki çantayı biraz kurcaladı ve yanıma geldi. İznimi bekliyormuş bana bakıyordu bende başımı salladıktan sonra yanağıma yara bandını yapıştırmıştı. "Teşekkürler."

Koltuktaki acil durum çantası toplarken bana baktığını fark etmiştim. "Hoseok neden geldiğimizden beri bana bakıp duruyorsun? Yanlış bir şey mi yaptım?" kafasını 'hayır' anlamında salladığında başımı koltuğa koymuştum. Neden hep ben? Neden ben olmak zorundayım?

Bütün her şey beni buluyordu. Sorunları çeken bir mıknatıs gibiydim.

O notu okuduktan sonra Jungkook beni Hoseok'la direkt eve yollamıştı. Yolda Hoseok'a bir sürü soru sormuştum ama hiçbirisine cevap vermemişti. Eve geldiğimizde de hemen bana pansuman yapmıştı. Çok derinden kesmemişti ama gerçekten çok acıyordu. Bütün bu olanları düşünmekten artık beynim uyuşuyordu. Biraz dinlenmeye ihtiyacım vardı bu yüzden ayağa kalktım ve kaldığım odaya doğru yürümeye başladım. Hoseok beni hiç sorgulamadan öylece gidişini izlemişti. Zaten ne yapabilecekti ki?

Odaya girdiğim gibi perdeyi sonuna kadar açtım ve yatağa girdim. Buranın manzarası gerçekten çok hoştu. Tam gözlerimi kapatacakken Hoseok odaya girmişti. "O rahatsız kıyafetlerle yatmak istemeyeceğini düşündüm." dedi ve yatağın üstüne pijama takımı bıraktı. O gittikten sonra sarıldığım battaniyeden çıktım ve üstümdekileri dikkatlice çıkarmaya başladım. Çünkü kolum hala çok acıyordu. Bıraktığı pijamanın üstünü giyinirken yine o tanıdık kahve kokusunu almıştım, Jungkook'un pijamaları...

Altınıda giyindikten sonra kendimi, uykunun huzurlu kollarına vermiştim.

❀❀❀

İçeriden duyduğum bağırma sesleriyle uykumdan uyandım. Uyku sersemi olduğum için paytak adımlarla ve gözümü avuşturarak salona doğru yürümeye başladım. Salona geldiğimde herkes bir anda bana dönmüştü.

"Size bağırmayın demiştim." dedi Hoseok. Anlamaz bakışlarım her birinde dolaşıyordu. "Neden gece gece bağırıyorsunuz?" uykudan uyandığım için sesim biraz pürüzlü çıkmıştı. "Önemli bir konu değil Jimin."

"Buna inanmamı beklemiyorsun değil mi Taehyung?" bakışları benden Jungkook'a kaydığında, benimde bakışlarım Jungkook'u bulmuştu. O da bana bakıyordu. Aslında üstüme bakıyordu. Ona baktığımı anlayınca gözlerini, gözlerimle buluşturmuştu. Biraz uzun bir şekilde bana baktığında,"Ne oldu? Bu seferde ağzımın suyu falan mı akmış?" hipnoz olmuş gibi gözleri üzerimde geziyordu. "Hayır sadece, neden pijamalarım sana çok yakıştı?" bunu o kadar sessiz bir şekilde söylemişti ki, son kelimeleri zar zor duymuştum.

Yine gözlerimi ovuşturarak koltuğun uç tarafına oturdum. Bacaklarımı kendime çekip, başımı dizlerimin üzerine koydum. "Jungkook neden beni eve gönderttin? O kağıtta ne yazıyordu? Benimle alakalı bir şey mi?" yine sorularımı peş peşe sorarken Jungkook hala hipnozdaydı. Elimi ona doğru şıklattığımda kafasını hızla iki yana sallamış ve bana bakmıştı.

"Ne oldu? Ne dedin?" bunu demesiyle gerçekten hipnoza girdiğini anlamıştım. Elimi alnıma vurma isteğim gittikçe çoğalıyordu. "Jungkook sen iyi misin? Kendine gel ve sorularımı yanıtla. Çünkü son kez soracağım. Neden beni eve gönderttin? O kağıtta ne yazıyordu? Benimle alakalı bir şey mi?"

Sorular yavaş yavaş Jungkook'un beynine işlerken, yüzü ciddileşmeye başladı. "Senin güvenliğin için, eve gitmen gerekiyordu."

"Diğer soruların cevapları nerede?"

"Beynimde."

"Ne komik şeysin sen. Boşu boşuna sormadım ben onları sana. Hemen cevapla, cevap istiyorum ben."

"Bana emir verme hakkını sana verdiğimi hatırlamıyorum."

"Bana o hakkı vermene gerek yok, zaten o hakka sahipim." bacaklarımı yere indirmiştim. Kendimden emin bir şekilde kollarımı karnımda birleştirdim. "Şimdi bana sorularımın cevaplarını ver."

Bu sefer gerçekten ciddiydim. Diğerlerinde söylenip geçiyordum ama bu önemli bir konuydu. "Sana neden cevap vereyim ki?" yine benimle kavga etmeye çalışıyordu ve ben yine sinir krizi geçirmek üzereydim. Çok sinirli bir şekilde ayağa kalktım onun yanına doğru yürüdüm.

"Senin bu davranışlarında bıktım tamam mı?! Burada hiçbir şeyi bilmiyorum ve senin yaptığın şeye bak! Biracık bile empati kurmayı bilmiyorsun, mağara adamı seni. Sadece beni sinir etmekle meşgulsün. Dışarıda ne varsa var, artık umrumda değil. Sinir krizi keçirmekten iyidir. Eğer biraz daha burada kalırsam kafayı yiyeceğim çünkü. "

Aklımdaki tüm şeyleri söyledikten sonra odama doğru koşuyordum. Çantamı ve montu aldıktan sonra direkt camı açmıştım. Hoseok bana kapının oradan baktığında camdan atlamışım.

Yere düşen çantamı tekrar koluma geçirip, o evden olabildiğince uzaklaşmaya çalışmıştım. Şu anki tek temennim bu ormandan sağ salim çıkabilmekti. Kocaman olan ev ben yürüdükçe küçülüyordu. Sonunda oradan kaçabildiğime sevinmiştim. Ama sevinmediğim bir şey vardı: o ok neden bana atıldı? Notta ne yazıyordu? Benimle mi alakası vardı? Gerçekten çok kafa karıştırıcı sorulardı.

Evden gittikçe uzaklaşıyordum. Artık ormanın içine girmeye başlamıştım. Doğrusu biraz korkuyordum çünkü kendimi koruyacak bir şeyim yoktu. Arkamdan çıtırdı duyduğumda direkt arkama baktım ama kimse yoktu. Yürümeye devam ediyordum ama aynı zamanda arkama bakıyordum. Arkamdan yine çıtırdu duyduğumda arkamı dönmüştüm. Arkamı dönmemle uzun ama zayıf bir adam görmüştüm. Ağzında siyah bir maske vardı ve sadece gözlerini görebiliyordum.

"Merhaba Jimin, seni burada görmek güzel." demişti sinsi bir gülüşle.


Biliyorum uzun bir bölüm olmadı, geçiş bölümü olarak düşünebilirsiniz bunu. Jikook'u biraz etkileşime sokmayı denedim, umarım berbat etmemişimdir. Jikook sevgili olduğu an ficin biteceğini düşünmeyin çünkü şu an siz bilmesenizde arkasında gizem var. Oylarınızı ve yorumlarınızı eksik etmeyin. Jikook'la kalın.

Aurora'

𝑠𝑝𝑒𝑐𝑡𝑎𝑐𝑢𝑙𝑎𝑟Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin