Yarım yamalak uyuduğum uykumdan yavaş yavaş güneş ışığının odaya girmesi ile tamamen uyanmıştım.
Bugün o gündü, Namjoon'u öldüreceklerdi. Hala gönlüm el vermese de artık elimden bir şey gelmiyordu ve kabullenmiştim. Jungkook belime sardığı eliyle karnımı okşayınca ona doğru döndüm, o da uyanmıştı.
"Günaydın sevgilim."
"Günaydın."
Bende ellerimi onun beline sarıp sıkıca sarılmıştım. Nefesim boynunu yoklarken kısa bir öpücük bırakmıştım. Çok huzursuz hissediyordum ama onun kollarının arası en huzurlu olduğum yerdi. Bir sürede o şekilde sessizce durmuştuk. Yeni uyanmanın getirdiği mahmurluk vardı ikimizinde üzerinde.
"Jimin huzursuz olduğunu hissedebiliyorum, biraz rahatlar mısın?"
Boynunun arasından çıkıp yüzümü yüzüyle hizaladım. Birileri benim için savaşırken, ben evde onların dönmesini bekleyecektim. Bu benim için çok büyük bir sorundu. Savaşı başlatmalarının asıl sebebi bendim ve onların düşmanlıkları yüzyıllardır süren bir şeydi.
Bir bakıma onları ben tetiklemiştim. Namjoon'u öldürme planları yapıldığı günden beri buraya geldiğim için pişmandım. Keşke diyordum, keşke bir korkak gibi ormana kaçmasaydım. Eğer kaçmasaydım bunlar olmazdı. Jungkook'ta olmazdı... Fakat benim için insanların ölmesinden iyidir diye düşündüm.
"Elimde değil, içim titriyor, boğuluyormuş gibiyim. Kafamın içindeki sesleri susturamıyorum, endişeleniyorum istemsizce."
"Şu an istesen de bir şey yapamazsın. Gelsen ne olacak? Yaran var ve hala iyileşmiş değil. Evde kalman herkes için en iyisi birtanem, hm?"
Eli yanağımı okşuyordu, yavaşça başımı salladım ve derin bir iç çektim. Kendisine yaklaştırdı beni ve alnımdan öptü. Kokumu içine çekiyor gibiydi. Saçlarımı fazla fazla kokladı. Ben ise sıkıca sarılmaktan ve sessizce göz yaşlarımı dökmekten başka bir şey yapamadım.
...
"Kahvaltınız bittiyse artık hazırlanmaya geçelim, yapacak çok şeyimiz var. Hadi!"
En azından bir şeye yaramak için sofrayı toplamak için annem ve Hoseok'a yardım etmek için ayaklanmıştım. Birkaç tabak toplayıp tekerlekli servis tepsisi üzerine koydum. Daha sonra kahvaltılıkları toplamıştım.
İş yaptığımı gören Taehyung ise abartılı bir şekilde bağırıp yanıma gelmişti.
"Sana iş yapılmayacak denilmedi mi? Jungkook görse burnundan getirirdi. Hadi git dinlen."
"Ya Tae zaten sürekli dinleniyorum. En azından bir yardımım dokunsun diye uğraşıyorum."
Omuzlarımdan tutup beni kendine doğru çekmiş ve hafifçe sarılmıştı. Sırtımı sıvazlayarak, "Varlığınla bile yardım ediyorsun, o yüzden sus."
"Varlığımla sizi ölüme sürüklüyorum."
"Ne? Ne dediğinin farkında mısın?!"
"Gayet farkındayım, bunun için özür dilerim."
Taehyun beni kolumdan tuttuğu gibi dışarıya sürüklemişti. Annem ne olduğunu sorduğunda ise geçiştirip devam etmişti. Yemek odasından çıkıp terasa çıkartmıştı beni.
Havalar ısınmaya başlamış olmasına rağmen dışarıda, sabahın erken saatlerinin serinliği vardı. Etraf sakindi sadece kuşların tatlı mırıltıları duyuluyordu etrafta.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝑠𝑝𝑒𝑐𝑡𝑎𝑐𝑢𝑙𝑎𝑟
FantasiJimin nefesi tükenene kadar koşmuştu. O adamdan kurtulduğunu sandı. Evet, kurtulmuştu ama asıl tehlike, kurt ile karşılaştıktan sonra olacaktı. O karşılaştığı kurt hayatını değiştirecekti. Kendini yeniden tanıyacaktı.